Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

SEVGİLİ okurlarım, senelerdir bu sıcak paranın Türkiye’nin ve diğer gelişmekte olan ekonomilerin canlarına okuduğunu yazarım. Bu konuya ilk defa 1989 yılında şöyle değinmiştim, “Dünya para sistemi ile ilgili belirsizliğin birinci önemli sebebi petrol krizi (OPEC Krizinden söz ediyorum), bu kriz dolayısı ile Petrol ülkelerine verilen dış ticaret açığı ve bu açığın yarattığı petro dolarlardır. Bu gün Dünya Döviz alışverişinin yaklaşık yüzde 90’ının (...) mal ve hizmet mübadelesi ile alakası yoktur. Döviz kurlarında belirleyici faktör psikolojik davranışlara açık, paniklerden etkilenebilen (bu) spekülatif alım satımlardır.” (Bkz. İstanbul Sanayi Odası Dergisi, 22 Kasım 1989, S.25)
O günden bu güne kadar ben ne kadar “sıcak para ucuz döviz pahalı TL. büyük dış ticaret açığı” sarmalının zararlarını yazdıysam, Merkez Bankası başkanlarımız, ekonomiden sorumlu bakanlarımız ve başbakanlarımız da o kadar ülkeye giren sıcak para ile övündüler. Şunları söylediler:
* ”Efendim bu giren dövizler ülkemize uluslararası sermayenin duyduğu güveni gösteriyor. Yoksa bu kadar para kalkıp ta ülkemize gelir miydi?”
* “Dolar’ın ucuzlaması ile yabancı ülkelerin ürünlerini ülkemize ucuza getirmiş oluyoruz. Enflasyonu indiriyoruz!”
* “Biz Türk Lirasını değerli bir para, aranan istenen bir para haline getirdik. Ne yapsaydık? Bizden öncekiler gibi paramızı pul mu yapsaydık!”
Bu sözler her Başbakan tarafından en hamasi nutukların içine yerleştirerek söylenmiştir. Bunları Başbakanlar söylerken sıcak para ya borsanın aşırı şişmiş olmasından, ya TL’nin değerinin aşırı şişmiş olmasından, ya dış ticaret açıklarının aşırı şişmiş olmasından panikleyip ülkeyi aniden terk etmiştir.
Hangi yıllarda: 1994, 1998, 2000, 2001 yıllarında.
İşte bu kaçışların her birinde döviz fiyatları fırlamış, TL değerinin yarısını, üçte ikisini döviz karşısında kaybetmiş, ülke krizlere sürüklenmiştir. Paranın değerini yükselttiğini hamasi nutuklarla savuran başbakanlar da iktidardan düşmüş ve tarihin derinliklerinde kaybolmuşlardır. Nihayet bu çok değerli tutulduğu söylenen Türk Lirası da değerinin bir milyonda birine inmiş, “bir milyon lira” bir lira olmuştur!
Ama kimseler bütün bunların nedeninin sıcak pare olduğunu, Türkiye ve Türkiye gibi kendi çıkarını bilmeyen gariban ülkelerin IMF eliyle bu sıcak paranın oyun sahası, daha da doğrusu oyuncağı, haline getirildiğini anlamamış, inanmamıştır. IMF bizi ve bizim gibi ülkeleri, “Hedge Fund” denilen bu büyük para spekülatörü şirketlere satmıştır! Kandırma amaçlı yazılmış, yanlış reçetelerle bizi krizlerden krizlere sürükleyip devletimizin bütün varını yokunu bu sıcak paranın gerçek sahibi olan petrol babalarına, sömürge şirketlerine yok pahasına sattırmış, bunun da adına özelleştirme demiştir.
Şimdi nihayet “sıcak paranın” kürek kemiklerimiz arasındaki “hançer” olduğunu anladık gibi. Anladık ama, korkarım ki alınması gereken radikal önlemleri temkinli, itidalli bir biçimde uygulamak yerine, hoyratça davranarak vur derken öldüreceğiz. Yani, sıcak paranın girişini engelleyelim derken içerdeki sıcak paranın ürküp paniklemesine ve bir kriz daha çıkarmasına neden olabileceğiz.
Amaç sıcak paranın ülkeye girişini engellemek değil, onu bir fonda toplayıp ülke lehine bir tampon, bir manivela gibi kullanmak olmalıdır! Nasılını da eğer isterseniz ayrı bir yazıda bir kere daha irdelerim, değerli okurlarım!
* * *
Not: Hıristiyan okurlarıma mutlu Noeller!..