BİR yakınım Ahmet Altan’ın “Büyük Selanik” adlı geçen Eylül’de yayınlanmış bir yazısını göndermiş. Atatürk için söylediklerine üzüldüm! Ama ülkemizde yeni moda, tüm dünyanın bir dahi olduğunda mutabık olduğu Atatürk’e vurmak! Ahmet bey hep aykırı modalara öncülük etmek ister. Herhalde kendini böyle okuttuğunu düşünür! Yazıda beni asıl şaşırtan, dinmez bir Atatürk ve “Atatürkçü” nefretinin bu okumuş yazmış insanı nasıl böylesine rasyonalitenin, muhakemenin, hatta düz mantığın dışına taşıyabilmiş olmasıdır. Atatürk’ten söz ediyor:
“Okuduklarımdan anlayabildiğim kadarıyla iki büyük tutkusu vardı. Birincisi lider olmak. kincisi de, ta gençliğinden beri söylediği gibi Osmanlı’nın diğer topraklarından vazgeçip Anadolu’da büyük bir Selanik yaratmak. Güzel kadınlar, şık beyler, balolar, danslar, temiz evler, çiçekli bahçeler, köylerde vals çalan orkestralar, kahve ve konyak kokan cafeler, beyaz örtülü lokantalar... Sanırım bütün diktatörlerin düştüğü hataya düşüyordu. İstediği şeyin iyi olduğuna inanıyordu ve önerdiği iyiliğin kabul edilmemesine sinirleniyordu. Zorla şapka giydirdi, zorla Batı müziği dinlettirdi, zorla dans ettirdi... Bu Selanikleşme hareketine Atatürk ilke ve inkılapları adı takıldı ve bunlara uymayanlar devlet düşmanı ilan edildi.
Ahmet Altan’ın Atatürk’ün yaptıklarını bunlardan ibaret görmesi, o büyük değişimi böylesine yüzeysel okuması bana inandırıcı gelmiyor. “Mutlaka benim anlayamadığım bir amaç için okurlarını inandırmaya çalışıyordur” diye düşünüyorum!
Değerli okurlarım, Atatürk böyle yüzeysel, göstermelik bir değişimin peşinde değildi. Türkiyenin birinci ve ikinci sanayi planları bu günün en çağdaş ekonomik kalkınma teorilerine uygun bir ekonomik ve kültürel kalkınma projesiydi. Bu projenin üç ana unsuru vardı:
1) İnsan kaynağının eğitim, kültür ve becerisini arttırmak. Bütün o büyük eğitim hamlesi: Okul yaşını aşmış erişkinler için yurt sathına yayılmış eğitim ve beceri projeleri, yazı devrimi, yazı dilinin sadeleştirilmesi, okuma yazma seferberlikleri, müzik, tiyatro, resim heykel gibi sanat dallarının ülke sathına yaygınlaştırılması hepsi bu amaca hizmet etmek için yapılmıştı. “İnsan odaklı kalkınma” denen olgu ancak 20’ci yüzyılın son çeyreğinde dünyada yaygın bir biçimde yazılıp çizilebildi. Mustafa Kemal’in büyük eğitim ve kültür hamlesi, bu yaklaşımın çok iyi bir öncüsüydü.
2) Altyapı eksikliklerini tamamlamak. Cumhuriyet dönemi ekonomik hamlelerinin birinci evresi ülkenin ulaşım ve iletişim eksikliklerini giderme hamlesi olmuştur. “İşe alt yapıdan başlanması” da, çağdaş kalkınma teorisinin en temel öğesidir.
3) Ülke kaynaklarına dayalı sanayi yatırımları. Bu gün de geçerli olan ‘göreceli üstünlük’ teorisi, “Ülkeler bol kaynaklarını yoğun olarak kullanan sektörlere yatırım yapmalıdır!” diyordu. Atatürk’ün sanayi planlarında uygulanan işte bu kalkınma modelidir. Kendi bol kaynaklarımızı kullanan yatırımlar, söz konusu sektörlere finansman sağlayacak bankalarla desteklenerek hızla yapılıyordu: Tarımsal Kalkınma , pamuk üretimimize dayalı tekstil yatırımları ve dericilik, madenlerin geliştirilmesine yönelik yatırımlar, kömür ve demir cevherleri için demir fabrikaları, çimento fabrikaları, hepsi Atatürk döneminin, evrensel kalkınma teorilerine uygun sanayileşme projeleri idi.
Sonuçta; Atatürk döneminin GSMH büyüme hızı şöyle olmuştur$ 1923-1929 ortalama yüzde 10,9! Büyük Kriz denilen 1929 - 1932 döneminde bile yüzde 1,5 ile büyümeye devam edilmiştir. 1932 - 1939 döneminde, ki 1935’e kadar tüm dünyada kriz devam etmiştir, büyüme ortalama yüzde 9,1 dir!
2000 2009 yılları arasındaki büyüme hızımız ise yüzde 3,7’dir, değerli okurlarım! Bu konuya devam edeceğim.