DEĞERLİ okurlarım, salı gecesi televizyonda bir tartışma programı... Sağ kesimden, ya da şu veya bu nedenle hükümeti destekleme politikasını seçmiş bir gazetenin genel yayın yönetmeni konuşuyor. Ben de hayretle izliyorum.
İrtica karşıtı olanların söylemlerini kastederek;
- “2002 -2003 -2004’te Türkiye’yi irtica yapacaklar gizliyorlar çok ustaca gidiyorlar.
- Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden o irtica işinin bugün nasıl örgütlendiği artık daha iyi görünen bir kampanya. Büyük bir korkuydu şimdi onu unuttuk.
- Seçimler oldu bir Malezya meselesi başladı. Türkiye Malezya oluyor mu tartışması, Türkiye, İran oluyor mu tartışması gibi. İran Türkiye olmak istiyor, Malezya, Türkiye olmak istiyor şeyi anlaşıldı o yedi bitirdi.
- Ama hatırlatırım ki irtica işini bundan sert konuşuyorduk ama kalmadı.
- Her fikirden parti seçeneğimiz var her fikrin medya imkanı da fazlası ile var. Burada sandık başına gidersiniz ben nereye gidiyorum sorusunu sorarsınız. Kimseye de bir kanaati empoze etmek gibi kimsenin lüksü yok.
- Bu kapaklar aralanmış kapatılsın üstü deme lüksümüz yok bu saatten sonra. Bir kere görelim her kurum hesap versin bakalım” diyor. İsim vermiyorum. Çünkü işim bir kişiyi yermek değil. Hepbirlikte görmemizi istediğim, başka bir ülkede olsa derhal ve çıplak gözle görülebileceği için böyle bir saptırmayı kimse yapmaya cesaret edemez. Halbuki bizde böyle ince saptırmalar kolaylıkla yapılabiliyor.
Bakın bu konuşmadaki mantık hatalarına:
1. Konuşmacı diyor ki AKP iktidara geldiğinde irtica büyük bir korku olmuştu, şimdi o korku kalktı. Halbuki o konu Anayasa Mahkemesinde oybirliği ile hepimizin bildiği gibi kararlaştırıldı. Bu karar karşısında, “Korkmayanlar haklıydı!” denebilir mi?
2. Konuşmacı, “Türkiye Malezya, İran oluyor mu tartışması vardı, anlaşıldı ki Malezya, İran aslında Türkiye olmak istiyor,” diyor. O ülkelerdeki halkın çoğunluğunun Türkiye gibi laik ve özgür bir ülke olmak istemesi, Türkiye’de azınlık da olsa bir grup insanın laik düzenden hoşlanmamasını, bu isteklerini de hükümete taşımasını engeller mi?
3. İrtica işini bundan sert konuşuyorduk, kalmadı diyor yazar. Şimdi sormazlar mı, “Kalmadı mı kalamadı mı?” Basında yaşanan gelişmeler orta yerdeyken kim o soruları sormaya devam edebilecek? Seçimlerde halk bu medya ortamında asimetrik bir beyin yıkamaya uğramayacak mı?
4. Derin devlet ve yolsuzlukların kapaklarının aralandığını her kurumun hesap vermesi gerektiğini söylüyor! Programa katılanlardan hiç birinin aklına, milletvekili dokunulmazlıklarının neden kaldırılmadığını sormak gelmiyor! Başbakan hep, “Milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldıralım ama ordunun ve bürokratların da dokunulmazlığı kalksın” derdi. “Bu gün dokunulmazlık zırhında bir tek politikacılar kaldı” demiyorlar!
Sanal bir dünyada yaşıyoruz artık, sevgili okurlarım; her şey “yerseniz” parantezinde!