DEĞERLİ okurlarım, ülkeyi laik demokratik çizgisinden saptırıp, çeşitli mezhep, tarikat, cemaat ve inançların çekişeceği bir kaotik ortama doğru sürüklemek için elden gelen yapılıyor. Bu mücadelenin bir yansımasını da son günlere Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin en önemli teminatlarından biri, belki de en önemlisi olan yargı ile yürütme arasındaki çekişmede izliyoruz.
Benim hatırladığım dönem içinde Cumhuriyetimiz böylesine kaotik, böylesine sorunlarını çözümleyemez bir halde bırakılmamıştı. Ülkemizi bu durumda görmemiş olsaydım.
Ben bu gün bambaşka bir ülkede bambaşka bir dönemden bahsetmek istiyorum.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeyiz. Yıl 1970’lerin başları. Nixon ikinci dönem başkan seçilmiş. Ancak seçim kampanyası esnasında demokrasiye müdahale niteliğinde bir olay cereyan etmiş. Nixon’un seçım ekibi, ajanlar kullanarak rakip partinin seçim bürosuna girmiş. Bazı evrakları kopyalamış. Skandal Washington Post gazetesinin iki genç muhabiri tarafından ortaya çıkarılmış. Sonuçta bir özel savcı konuyu soruşturmakla görevlendirilmiş. Emrine soruşturma savcıları verilmiş.
Savcılar hukuk ağını büyük bir sabırla örüyorlar. Ve sürdükleri iz onları Beyaz Saray’da Nixon’a kadar götürüyor. Nixon ise bu ağdan kendisini kurtarmak için çırpınıyor. Bu amaçla kabinesinden bakanları feda ediyor. Ancak olayları kendisine bağlayacak belgeleri, özellikle Beyaz Saray’da banta alınan konuşmaları savcılardan gizliyor.
Ama savcılardan büyük baskı görüyor. Mahkeme kararları ile Nixon’u zorluyorlar. Sonunda bantları savcılara teslim etmek zorunda kalıyor. Ancak verilen bantların belirli bölümlerinin silinmiş olduğu anlaşılıyor. Sadece birinde Nixon’un FBI’dan kendisi ile ilgili savcılık soruşturmasını durdurtma talimatını vermesini bir Beyaz Saray yetkilisine söylediğinin silinememiş olduğu ortaya çıkıyor.
ABD yasalarına göre adaletin engellenmesinin çok büyük bir suç olduğunu bile bile Nixon’un böyle bir talimat vermesi Cumhuriyetçi Parti’nin de, muhalefetteki Demokrat Parti’nin de “akil adamlar”ını ürkütüyor. Nixon’un iktidarda kalabilmek için daha başka yasa dışı yollara başvurabileceğinden kaygı duyuluyor.
Ve o dönemin en parlak komutanlarından biri olan Orgeneral Alexander Haig, Beyaz Saray’a genel sekreter (chief of staff) olarak tayin ediliyor.
General Haig Nixon’un görevdeki son aylarında verdiği tüm talimatlara son onayı veren kişi oluyor. Ayrıca, bir taraftan da Nixon’u hukuk sürecinin sonunda görevden alınmasının ve de hapse girmesinin kaçınılmaz olduğuna ikna ederek istifaya zorluyor. Diğer taraftan Başkan yardımcısı Gerald Ford’u da Nixon’un istifasından sonra kendisinin başkan olduğunda Nixon’u tüm suçlarından affetmeye ikna ediyor.
Böylelikte görevdeki bir orgeneral ABD’yi tarihinin en büyük siyaset ve yargı krizinden kurtarmış oluyor. Bu olağanüstü durumda kimse bir askerin en üst kademedeki bir siyaset olayında böylesine etkili olmasını ABD demokrasisi açısından sorgulamıyor, değerli okurlarım.