DEĞERLİ okuyucularım, hükümet uzunca bir süredir Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’a taktı kafayı.
Daha enflasyonist baskının devam ettiği dönemde, yani kriz başlamadan önce illa da faizlerin aşağı çekilmesi için uğraştılar. Hükümetin ve sanayi kuruluşlarının kendi faiz yüklerini indirmek istemeleri anlaşılır bir şeydi. Ancak o dönemde bir taraftan enflasyonist baskı, diğer taraftan dış ticaret açığının sıcak parayla karşılanıyor olması, faizleri aşağı çekmeyi riskli bir önlem haline getiriyordu.
Türkiye göreceli olarak birçok ülkeden daha riskli kabul edildiği için sıcak paranın alternatif piyasalara kaçma olasılığı yüksekti. Merkez Bankası da temkinli bir yaklaşımla faizlerle oynamak için zamanın gelmediği görüşündeydi.
Bir dönem de Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması istendi ve bunu gereksiz bulan Merkez Bankası yönetimine ve onun da başı olan Yılmaz’a gene yüklenildi. Bu gün de gerek Başbakan gerekse Babacan yeniden Merkez Bankasına yükleniyorlar. “Merkez Bankası’nın yapacağı hataların hesabı hükümetten sorulur. Merkez Bankası hükümetle ‘uyumlu’ hareket etmelidir.” Bunun tercümesi, “Merkez Bankası’nın bağımsızlığını kaldıralım, orayı da kontrolümüze alalım!”dır. Hükümet YÖK, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu dahil bütün bağımsız kurumları teker teker kendi etki sahasına almaya çaba harcamaktadır.
Merkez Bankası yaşadığımız krizde en etkili performansı gösteren kurumdur. Ben de 26 Haziran 2009 tarihli yazımda özetle şunları söylemiştim:
“Durmuş Yılmaz bu krizin başından itibaren en sağduyulu kararları alıyor.
Bu krizde Türk bankacılık sektörünün iyi bir sınav vermesinde en önemli faktör, kriz henüz Türkiye’ye bulaşmadan Merkez Bankası’nın bankalar arası kısa vadeli kredi piyasalarında paniği önlemek için kendi bünyesinde bir ‘havuz’ oluşturması idi. Bankalar, Türkiye’de ve dünyada, kısa vadeli nakit açık ve fazlalarını birbirlerine verdikleri kısa vadeli kredilerle dengelemekteydiler. Merkez Bankası bu havuzu oluşturup borç veren ve alan bankalara kendisi muhatap olunca, bankaların birbirlerine güvenememesinden doğacak bir paniği ve tıkanmayı önlemiş oldu.
Amerika’daki bankacılık sektöründeki çöküşün en önemli nedenlerinden biri bankalar arası kredi piyasasının panikleyip çökmesidir. ABD Merkez Bankası FED böyle bir ‘havuz’ oluşturmayı düşünememiştir.
Merkez Bankası bu krizde en doğru kararları vaktinde alan kurumdur, yıpratılmamalıdır.”
Durmuş Yılmaz, görevini yapmada ekonomi biliminin gereklerini yerine getirmesi, ‘emir kulu’ haline gelmemesi, bankanın bağımsızlığını yıpratmaması nedeniyle hükümetin şimşeklerini üzerine çekiyor. Prestijli bankacılık ve finans dergisi Euromoney de işte tam bu nedenlerle geçen hafta Durmuş Yılmaz’ı “Yılın Merkez Bankacısı” seçti.
Çok da doğru yaptı değerli okuyucularım!