GEÇTİĞİMİZ hafta gazetelerimizde şu konu tartışıldı.
1-Yargı nasıl oluyor da Türk Milleti adına karar verir?
2-Kararı veren hakimlerin hesap verecekleri bir “makam” yok!
İlk önce mahkemelerin millet adına karar vermesinin mantığı üzerinde duralım. Bu yakınmaların kökeninde şöyle bir savunma var:
“Yargıçlar milletin oyuyla, yani seçimle gelmediler ki Millet adına karar versinler. Onlar atanmış devlet memurudurlar. Dolayısı ile millet adına karar veremezler!”
Bu mantık kökünden yanlıştır. Öncelikle dünyada tüm yargıçlar “millet adına”, “vatandaşların bütünü adına”, “halk adına” karar verirler. ABD’de savcıların açtığı davaların tümünde savcının dahi Amerikan halkını temsil ettiği varsayılır ve o dava “Halk, ‘ABC’ Şirketine Karşı” ya da “Halk, Bayan/Bay ‘ABC’ye Karşı” diye anılır.
Amerikan’ın bu günkü anayasası 4 Mart 1789’da yürürlüğe girmiştir. Bu anayasada tanımlanan Yüksek Mahkeme, sadece 16 yıl sonra, 1805 yılında ABD Başkanı John Adams’ın Amerikan-Fransa Harbi’nde Fransa’ya mal götüren gemilere el konulması ile ilgili olarak verdiği kararı, anayasaya aykırı olduğunu söyleyerek geçersiz saymıştı.
Yani yüksek mahkemenin bir Amerikan devlet başkanının kararını savaşla ilgili dahi olsa yok sayma yetkisi daha 1805 yılında dahi sorgulanmamıştı. O gün bu gündür kimse mahkemenin yürütmeyi engellediğinden şikayet etmemiştir. Çünkü yargının kamuyla ilgili temel görevi, yasamanın ve yürütmenin hukukun evrensel kuralları içinde faaliyet göstermesini denetlemektir.
Bu görevini de doğal olarak millet adına yapar. Çünkü yargıçlar seçimle iş başına gelmemiş olsalar da onlara bu yetkiyi veren yasalar, seçimle işbaşına gelen milletin vekillerinin oluşturduğu parlamentolardır. Anayasalar da ya o parlamentolar, ya da milletin kendisi tarafından onaylanmış ve yasalaşmıştır!
Ne tekim Anayasa’nın 9. Maddesi’nde ve 2005 Tarihli Ceza Mahkemeleri Kanunu’nun 232’nci Maddesi’nde mahkemelerin Türk Milleti adına karar verecekleri açıkça yazılıdır.
Gelelim mahkemeleri denetleyen bir “makam”ın olmadığı iddiasına. Mahkemelerin her kararı, bir üst mahkeme tarafından, onların kararları da nihai olarak Yargıtay veya Danıştay tarafından denetlenir, gerekirse geri çevrilir. Ayrıca hakimler idari bakımdan da Adalet Bakanlığı’na bağlı teftiş heyeti, bir de Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu tarafından denetlenmektedirler.
Bence Türkiye’nin ihtiyacı, hakimlerin bir “makam”ın denetimine sokulması değil, tam aksine onlarıa tam bağımsızlıkları sağlanarak vicdanları ile baş başa bırakılmalarıdır.
Eğer varsa, politikacılar da, ideolojiler de, tarikatlar da, cemaatler de yargıyı ele geçirme çabalarından vazgeçmelidirler.