Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DEĞERLİ okurlarım, benim için laiklik prensibinin gerekliliği, illa da Cumhuriyetimizin temel prensiplerinden biri olduğu için değildir. Bu da önemlidir, ama laikliğin bu gün için ve hepimiz için, pratik bir gerekliliği var. Bu pratik gereklilik ise diğer vatandaşlarımız için olduğu kadar dindar vatandaşlarımız için de çok önemli.
Dindar vatandaşlarımızdan bu satırları okuyanlar varsa belki de, “Devletin, Müslümanlık ilkeleri ile yani Şeriat’ın kuralları ile yönetilmesi, sivil bir Parlamento’nun yaptığı yasalarla yönetilmesinden daima daha iyi değil midir?” diye düşünüyorlardır.
Ancak sorun, hangi sistemin daha iyi olduğu ile ilgili değildir. Bence de bugün ulaşılan evrensel bilim seviyesi ile yorumlanarak uygulansa belki şeriat yasaları sivil yasalardan daha da iyi olabilecektir. Ancak pratik problem de burada başlamaktadır. Kur’an-ı Kerim birdir, ancak onun yorumu ve uygulnaması kişiden kişiye, mezhepten mezhebe, dahası tarikattan tarikata çok ciddi farklılıklar gösterebilmektedir.
Bir an için devleti Şeriat yasaları ile yönetmeye karar verdiğimizi düşünelim. Düşünelim ama, şeriatın hangi yorumuna göre yöneteceğiz? Şiilerin yorumu, Sünni yorumdan çok farklı. Hadi diyelim ki ülkemizde Şii inancı yaygın değildir. Ama ya 20 küsur milyonluk Aleviler?
Kim yönetecek, Aleviler mi, Sünniler mi? Ve hangi İslami yoruma göre yönetecek? Alevi mi, Sünni mi?
Hadi onu da geçtik. Enver Benhan Şapolyo‘nun “Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi” adlı kitabının bir tanıtımında şunlar yazılmış, “Ortaçağ’dan itibaren zamanımıza kadar Müslümanlık aleminde 73 tarikat ve mezhep meydana gelmiştir. İslami tarikatlar ve mezheplerin şeyhleri ve halifeleri muhtelif kollar kurmak suretiyle İslam tarikatlarının adedi 204’ü bulmuştur.”
Bir an laiklikten vaz geçildiğini kabul edelim. O zaman birisi şu soruların cevabını vermek zorunda:
1. Tarikatlardan hangileri devlette (Parlamento, Hükümet, Mahkemeler, Bürokrasi, Ordu, Polis) ne oranda temsil edilecek ve bu kurumlar mezhepler ve tarikatlar arasında nasıl bölüşülecektir?
2. Mahkemeler nasıl, hangi mezhep ve tarikatın şeriat yorumuna göre karar verecektir?
3. Eğer belirli bir yorum hakim olacaksa o yorumdan farklı bir tarikata mensup hakimler kendi tarikatlarının ve şeyhlerinin/mürşitlerinin yorumuna aykırı kararlar verebilecek midir?
4. Bürokratlar, polisler ve askerler kendi şeyhlerinin/mürşitlerinin emirlerine mi uyacaklardır, yoksa amirlerinin/komutanlarının emirlerine mi?
5. Eğer bir tarikatın mensupları, diyelim ki haksızlıklara uğradığına kanaat getirip Ankara’da gösteri yürüyüşü yapmaya kalksalar, onlara biber gazı, soğuk su filan sıkmak için göndereceğiniz polislerin farklı tarikattan olmasını nasıl sağlaycaksınız? Ya da aynı tarikata mensup polislerin kendi tarikatlarının şeyhlerinin üzerlerine göz yaşartıcı bomba ve biber gazı atmalarını mı bekleyeceksiniz?
6. Mahkemeye türbanınız örtülü gittiniz. Türban, peçe, gözlük ve eldivenle tam örtülü bir bayan hakim karşısına çıkarıldınız. Sizi dava eden de aynen hakim hanım gibi örtülü. Sizden farklı bir din anlayışına sahip olan hakimin adil bir karar verip vermeyeceği konusunda içiniz rahat olabilecek mi?
Hıristiyan dünyasında laiklik bu tür mezhep anlaşmazlıklarının yarattığı otuz küsur yıl bitmeyen katliamlar sonunda çaresizlikten geldi. İslam dünyası tarihten ders almalı değil midir, değerli okurlarım?