GEÇEN cumartesi yazımda, IMF’ye teslim olmuş bir Türkiye’nin IMF reçetelerini harfiyen uygularken defalarca krizlere uğradığını, IMF reçetelerinin ülkeleri krizlerden korumadığını, aksine “büyük bir global oyun” un piyonları haline getirdiğini söylemiştim.
Bu “Büyük Global Oyun” şöyle oynandı:
1) Dünya petrol fiyatları 1973 yılında OPEC karteli tarafından görülmemiş seviyelere yükseltildi.
2) Petroldeki bu gelişme, petrol ithalatçısı olan kalkınmış ülkelerin, özellikle de ABD’nin, büyük dış ticaret açıkları vermesine neden oldu.
3) Avrupa ülkelerinin paraları “dünya parası” niteliğinde olmadığından, onlar aldıkları önlemlerle dış ticaret açıklarını kapatmak zorunda kaldılar.
4) Ancak Dolar uluslararası ticarette kabul gören bir dünya parası idi.
5) Doların bu özelliğinden yararlanan ABD, o günlerden başlayarak günümüze kadar her yıl çok büyük dış ticaret açıkları verdi. Bu açıkları da banknot matbaasında dolar basarak karşıladı.
6) Amerika’nın 1970’li yıllardan beri global piyasalara bu yoldan sürdüğü dolarların yılda ortalama 600 milyarı geçtiği biliniyor. 1985’e gelindiğinde bu paranın günlük işlem hacmi bir trilyonu çoktan aşmıştı.
7) Dövizin serbest dolaşabildiği gelişmiş ülkelerin menkul kıymetler borsaları gemideki safra suyu gibi dolaşan bu paranın doğuracağı ciddi kriz riskleri altına girmişlerdi.
8) Gerçekten de özellikle New York ve Londra Menkul Kıymetler Borsaları 19 Ekim 1987’de, arkasından 13 Ekim 1989’da iki büyük şok dalgası ile sarsılmış ve Bat Ekonomilerine ciddi bir istikrarsızlık tehdidi oluşmuştu.
9) İşte bu yıllarda büyük finans kuruluşları ve IMF bu likiditeye yeni “oyun sahaları” aramaya başlamışlardı. Bu amaçla, Türkiye dahil Asya, Güney Amerika ve Doğu Avrupa’nn tüm gelişmekte olan ekonomilerini bu sıcak paranın, ülkelerine gelmesini istedikleri “yabancı sermaye” olduğuna iknaya çalışıyorlardı. Gerçek amaç ise bu ülkelerdeki döviz kontrollerini kaldırtıp bu likiditeyi manipüle edebilecekleri küçük piyasalara sokarak oralarda yaratacakları iniş çıkışlardan karlar elde edilmesi, gelişmiş ülkelerin de “güvenli limanlar” haline gelmesi idi.
10) Bu büyük para yöneticileri, IMF’nin tarafsız görünümünün uyandırdığı güvenle bizim gibi acemi ülkeleri ikna etmişlerdi. Bizler “sabit yatırım sermayesi” zannedip kapılarımızı açtığımız bu sıcak paranın etkisi ile 1994, 98, 2000, 2001 yıllarında Asya, Latin Amerika, Rusya krizleri ile sarsılırken, 1990 ile 2008 arasında Batı piyasaları 18 yıl sakin ve güvenli bir dönem yaşamılardı.
11) Ancak oyun sonsıza kadar süremedi! Bu büyük likiditeye kalkınmakta olan ülke piyasaları da küçük gelmişti. Sıcak paranın, engin bir piyasa olan ABD “gayrımenkül borç senetleri - mortgage - piyasasına çok büyük miktarlarda girmesi ile aşırı şişen bu piyasada 2007 sonunda çıkan panik, sanayileşmiş ülkelerin de bir kere daha büyük bir global krizle karşı karşıya kalmalarına neden oldu.
Sıcak para dünya ekonomisi için tehdit olmaya devam ediyor.Türkiye kendisini koruyacak bir kalkan, bir dalgakıran bulmak zorunda!