DEĞERLİ okurlarım, uzunca bir süredir ekonomi yazamıyorum. Nedeni açık. Türkiye öylesine bir politik ve sosyal sarmalın içine girdi ki ekonomi gölgede kaldı. Peşpeşe ürkütücü olaylar yaşıyoruz.
Bence büyük tehlike Türk Milleti’nin sosyal fay hatlarından ayrışmaya başlamış olmasıdır. Ayrışmanın da ötesinde anlamsız bir kızgınlık ve sevgisizlik başgösterdi.
Eski yazılarıma göz atıyorum, yurtiçinde ve dışında yabancılara yaptığım konuşmaları önüme alıp yeniden okuyorum. Hepsinde şunu anlatmışım:
“Evet Türkiye’de önemli terör olayları özellikle 1960’lı yılların sonlarından bu yana vardır. Bu terör 1980 öncesinde ağırlıklı olarak ‘sağ’ ve ‘sol’ odaklı çatışmalar şeklindeydi. Amerika ve Rusya tarafından destekleniyordu. PKK tarafından yürütülen etnik terör ise sonuçta ‘sağ - sol’ çatışmalarından çok daha kanlı olarak onbinlerce cana mal olmuştur.
Bütün bunlar gerçektir. Ancak Türkiye’de halka, sokaktaki vatandaşa inmiş bir karşılıklı nefret yoktur. Böyle bir nefrete dayalı halk olayları yoktur. Türkiyedeki en kalabalık etnik gruplar olan ‘kendilerini Türk kökenli sayanlar’ ile kendilerini Kürt kökenli sayanlar” arasında tek bir toplumsal olay yoktur. Aksine yurtdışında yaşayan Kürt kökenliler de, aynen Boşnaklar, Arnavutlar, Çeçenler ve Makedonlar gibi, kardeş olarak algılanırlar ve başları sıkıştığında Türkiye ve her türlü etnik kökenden Türk vatandaşları onların yardımına koşarlar.”
Bunun ne denli istisnai bir durum olduğunu anlatırım. Batı ülkelerinde çağımızda cereyan eden halka inmiş kanlı etnik ayırımcılığı anlatırım:
Kuzey İrlanda’daki Katolik - Protestan, Amerika’daki Zenci ayırımcılığından, Fransa’da Afrika kökenlilere karşı ve hemen bütün Avrupa ülkelerinde Türklere karşı yürütülen kanlı ateşli nefret kampanyalarından örnekler veririm.
Değerli okuyucularım ben şimdi korkuyorum ki bu dik başlı, gururlu duruşumu sergileyemez olacağım. Ülkemizde de nihayet halk arasına ayrılık sokmayı başardılar. İnternette “nefret fıkraları” dolaşıyor. İnsanlarımız küçücük kırsal yerleşimlerde bile kendinden olmayanlara saldırıyor. Evine, barkına saldırıyor.
Halbuki bakın Anadolu Ateşi’nin yaratıcısı milletçe öğündüğümüz, Kürt kökenli sanatçı Mustafa Erdoğan sahneye koyduğu Truva’yı anlatırken ne diyor:
“Ahmet Cevat Emre’nin İlyada çevirisinde, Anadolu kıyılarını kuşatan Akhalar ile yurdunu savunan Troya (Truva) birliklerinin karşılaşması anlatılırken, ‘Anadolulular bir nara attı, içinde 25 ayrı milletin sesi vardı. Her birlik kendi dilinden haykırdı. Akhalar titremeye başladı’ deniyor. Anadolu hangi dönemde birlik olmuşsa o zaman çok güçlü olmuş. Hititler, Troya, Selçuklular, Osmanlılar ve Kuvayı Milliye. Tarih bize doğru adresi gösteriyor aslında.”
Tarihin gösterdiği adresi görecek gözlerimiz olmalı, sevgili okurlarım.