GAZETECİ Talin Suciyan bir basın deklarasyonu ve bir ‘web blokspot’unun adresini göndermiş. Söz konusu adrese gittim, deklarasyonun altında binin üzerinde imza olduğunu gördüm. Deklarasyon özetle şunları söylüyordu:
* 26 Mart 2010’da, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşme yapan Bedros Şirinoğlu, Ermeni Cemaatı Başkanı değildir, Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı Başkanı’dır. Bizi temsil etme yetkisi yoktur.
- Bedros Şirinoğlu’nun yaptığı beyanat kamuoyunu yanlış bilgilendirmektedir.
- “Surp Pırgiç Vakfı yöneticileri, yıllar önce devlet tarafından gasp edilmiş olan sekiz mülkün iadesi nedeniyle teşekkür etmek için Başbakan’dan randevu almış olsa da, cemaat vakıflarının gasp edilen mallarıyla ilgili sorun hâlâ bütünüyle çözülmüş değildir.”
- “Şirinoğlu’nun, ‘Ermeniler Türkiye’de güven içinde hissediyorlar. Türkiye’de yaşayan bir Ermeni’den bir şikâyet duydunuz mu? Var mı?’ soruları karşısında, ‘Biz herhalde başka bir Türkiye’de yaşıyoruz!’ diye düşünüyoruz. O kendisini güvende hissediyor olabilir, ama Türkiye’de yaşayan Ermenilerin kendilerini güvende hissettiği, bir yalandır.”
- “1915’te yaşananların bir ‘arkadaş kavgası’ olarak nitelendirilmesini, 20. yüzyıl başında 1.5 milyondan fazla olan Ermeni nüfusunun dünyanın dört bir yanına dağılmak zorunda kalmasıyla ve Türkiye’de de 60 binlerin altına düşmesiyle sonuçlanan, insanlığa karşı işlenmiş büyük suçun hafifsenmesini, üzerinin örtülmeye çalışılmasını kınıyoruz.”
Tamamını merak edenler http://bizbaskabirturkiyedeyasiyoruz.blogspot.com/ adresine gidip okuyabilirler.
Bu deklarasyona birçok noktadan katılmıyorum, ayrıca çok duygusal ve nefret belirten bir ifade üslubunun seçilmiş olduğunu düşünüyorum. Deklarasyonda ortaya konulan düşünceler üzerinde ayrı bir yazımda duracağım.
Bugün sadece Ermeni Patriği Mesrob II’nin 1915 olayları ile ilgili 2006 yılındaki sözlerini 23 Nisan 2006 tarihli köşe yazımdan naklediyorum:
“Ermeni Patriği Mesrob II bir kere daha sağduyunun sesi oldu. ‘Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama sanatı: Türk, Ermeni İlişkileri’ adlı sempozyumda konuşan Patrik, aynen şöyle söyledi: “Fransız devriminin yol açtığı milliyetçilik akımı, diğer devletler gibi Osmanlı’yı da etkisi altına aldı. Özellikle 19’uncu Yüzyıl’ın sonlarına doğru ilişkilerin gerginleşmesinde, gerek Osmanlı Devleti’nin, gerekse Alman, Amerikan, Fransız, İngiliz ve Rus devletleriyle Ermeni siyasi partilerinin, Türkiye Ermenilerinin oluşturduğu cismani meclisinin güdümünde hareket eden İstanbul Ermeni patriklerinin de sorumluluğu bulunmaktadır. Varılan acı sonuçta tarafların sorumlukları eşit olmasa bile, adı geçen taraflardan birinin çıkıp olayların gelişmesinde kendi sorumluluğunu reddetmesi ve tamamen karşı tarafa yüklemesi ahlaken doğru yaklaşım değildir.’”
Ben bu deklarasyonu imzalayanların Patrik Mesrob II’nin sağduyulu yaklaşımını örnek almalarını beklerdim!