BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan gündeme yeni bir konu attı. “Benim kalbimde yatan aslında başkanlık sistemidir!”
Peki bu başkanlık sistemi ne menem şeydir?
Literatür başkanlık sistemini başkanın, yani yürütme erkinin başının, aynen parlamento gibi halk tarafından “belirli bir süre için” seçilmesi olarak tanımlıyor. Başkanlık sistemlerinde başkan kendi bakanlar kurulunu atamaktadır. Parlamento başkan tarafından atanan bakanlar üzerinde sadece onama ya da red yetkisine sahip olmaktadır.
Sistemde gerek başkan, gerekse parlamento doğrudan halk tarafından seçildiğinden, yürütme ile yasama arasında adeta bir güç dengesi bulunmaktadır. Parlamento (yasama erki) hiç şüphesiz hala başkanı (yürütmeyi) denetleme ve gerektiğinde mahkemeye sevketme ve görevden de alma yetkisine sahiptir. Ancak parlamentonun yasa yapma yetkisi, bu yürütmeyi denetleme yetkisinin oldukça önünde yer almaktadır. Neticede parlamento başkanı seçmemiş, başkan doğrudan halk tarafından seçilmiştir. Bu sistemin demokratik bir sistem olarak devamının sigortası, başkanın önceden belirlenmiş bir süre için seçilmesi ve yasalarla belirlenen bu sürenin uzatılamamasıdır.
Buna karşılık parlamenter rejimlerde başbakan ve kabinesi, parlamento tarafından seçilip onandığı için, süresi dolmadan da parlamento tarafından görevden alınabileceği gibi tekrar, tekrar da seçilebilmektedir... Güven oylaması müessesesi parlamerntonun başbakan ve kabinesini göreve getirme ve görevden almasının aracıdır.
Değerli okurlarım, başkanlık sistemi ile bizim ülkemizin de uyguladığı parlamenter sistemi kıyaslayan bilimsel çalışmaların temel refereansı totaliter ve otoriter hükümet sistemleri üzerindeki araştırmalarla ünlü, Yale Üniversitesinde “Profesör Emeritus” olan Prof. Juan Linz’dir. Prof. Linz, başkanlık sistemine getirdiği sert eleştirilerle de ün yapmıştır. Hiç şüphe yok ki Linz’in eleştirilerinin karşısında başkanlık sistemini benimseyen önemli Anayasa hukukçuları da vardır.
Bu küçük köşede konuyla ilgili tez ve antitezleri tartışmak olanaksız. Ancak ben başkanlık sisteminde gördüğüm en büyük pratik tehlike üzerinde bir kaç cümle ile durmak istiyorum. Başkanlık sistemi günümüzün kamu oyu yaratma ve kahramanlaştırma teknikleri ile, özellikle bizim gibi ülkelerde doğrudan halkın oyu ile seçilmiş Başkanları “demokrasi kahramanları”(!) konumuna yüceltmeleri ciddi bir tehlikedir. Böyle bir konuma getirilmiş olan başkanın toplumu, 8 yıllık başkanlık süresinden sonra kendisine tekrar aday olabilme hakkının verilmesine ikna etmesi; konuyu “referandum” a getirerek sistemin temel sigortası olan “tekrar seçilememe” prensibini ortadan kaldırması işten değildir. Bütün Latin Amerika despotları bu yöntemle iş başında kalmışlardır!.
Demokrasiyi “milli irade” ve “referandum” a sığınarak ortadan kaldırma olanağının dayanılmaz bir çekim gücü vardır, değerli okurlarım!