Değerli okurlarım, Prof. Dr. Ahmet İnsel’i karmaşık sorunları berrak temellere oturtmadaki başarısı nedeniyle keyifle okurum. Ayn fikirde olmasam da konulara yaklaşımındaki muhakeme zinciri ve bilimsellik, yazılarını çekici kılar.
Geçen gün, “Kürt Sorununda Şeffaflık Gereği” adlı makalesini okudum. Gene aynı berrak anlatım yapısı, ama vardığı sonuçlarla eş düşünmek olanaksz!
Prof. İnsel şöyle yazmış: “Gerçekten de Öcalan ve PKK, Türkiye’de Kürt siyasal hareketleri açsından muhakkak dikkate alnması gereken, aktif ve belirleyici öznelerdir. (...) Bugün PKK’nın ve PKK’nın hegemonyası altındaki Kürt siyasal hareketinin fiilen Öcalan’ın merkezinde olduğu bir etkileşim ağına tabi olduğu açık.”
Prof. İnsel, Öcalan’ın ve PKK’nın dikkate alnmasının gerekli olduğunu söylüyor. “Dikkate almak” doğal olarak “muhatap almak” demek değil. Ancak bu iki unsuru (Öcalan ve PKK’yı) Kürt siyasal hareketleri açsından dikkate almak, bu siyasal hareketlerin PKK ve Öcalan etkisinin dışına çıkmayacağını ya da çıkamayacağını peşinen kabul etmek anlamınadır. Esasen Prof. İnsel bu etkiyi “hegemonya” kelimesiyle tanımladığına göre Kürt siyasal hareketinin Öcalan’ın merkezinde olduğu “PKK yönlendirmesinin” dışına çıkamayacağını da açıkça kabul etmiş olmuyor mu? Hegemonyanın lugat anlamı, “güç sahibi olan bir kişi veya grubun diğer gruplar üzerinde, onların rızalarını almaksızın denetim kurması”dır. Öcalan ve PKK’nın, Prof. İnsel’in iddia ettiği bu hegemonyayı terörle kurmuş olduğuna şüphe var mı?
Prof. İnsel’in bu kabulü, Kürt sorununun sadece bu iki “aktif ve belirleyici öznenin” projesine uygun bir biçimde çözüleceği anlamna gelmeyebilir. Ancak, hiç şüphesiz konuya bulunacak bir çözümün, o hegemonyanın sunduğu modeli dikkate alarak tartışmaya başlaması gerektiğinin kabulüdür.
Ben, Prof. İnsel’in ulaştığı hegemonya varsayımına dayalı sonucu hem (a) “yanıltıcı” hem de (b) “yenilgiyi peşinen kabul etmiş” bir yaklaşım olarak görüyorum. Söz konusu ettiğim “yenilgi” Kürt sivil siyasi hareketinin PKK hegemonyasından, yani bir terör örgütünün hegemonyasından kendini kurtaramayacağının peşinen kabulünün ötesinde, onlar bu hegomonyadan güvenlik güçlerinin de kurtaramayacağının kabulüdür.
Aynı derecede önemli bulduğum “yanılgı” ise PKK’nın ve onun “hegemonyası” altında olduğu iddia edilen bir siyasi hareketin Türkiye’nin Kürt kökenli vatandaşlarını temsil ediyor olduğu imasıdır. Ben bugüne kardarki seçim sonuçlarında ya da ciddi anketlerde böyle kesin bir hükmü destekleyecek belirti görmedim.
Türkiye’de Kürt kökenli olan ve olmayan aydınların birlikte üzerinde kafa yormaları gereken sorun “PKK’nın hegemonyası altndaki Kürt siyasal hareketinin” bu hegemonyadan kendini nasıl kurtarabileceğinin formülünü aramak olmalıdır, yoksa o hegemonya varsayımına dayalı çözümler formüle etmek değil.
Öcalan ve PKK’nın dayattığı “çözüm” yöntemini ve tehlikelerini ayrı bir yazıda irdeleyeceğim, değerli okurlarım.