Ali Eyüboğlu

10 Aralık’ta başlayan 10. Malatya Uluslararası Film Festivali, bu akşamki ödül töreniyle sona erecek.

Festival için pazar gününden beri Malatya’dayım...

Otelin lobisindeki panoda ‘İklim ile Yüzleşme Paneli’ni görünce film festivalinde böyle bir etkinliğin olması ilgimi çekti.

Eşyalarımı odaya bırakıp, Sanat Sokağı’ndaki Sanat Merkezi Konferans Salonu’nun yolunu tuttum.

Salonda bayağı dinleyici vardı.

Anadolu Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nezih Orhon ile Alanya Hep Üniversitesi’nden araştırma görevlisi Burçin Ünal’ın iklim sunumunu izlemeye bu kadar insanın gelmiş olması güzeldi.

“Film festivaliyle ‘iklim’in ne alakası var?” diyenler olabilir.

İklim değişikliklerinin yarattığı doğal felaketlerin hepimizi nasıl ilgilendirdiğini yaşayarak gördük.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Ebubekir Şahin, Sakarya Üniversitesi Kültür ve Kongre Merkezi’ndeki “Yayıncılıkta Özgürlük ve Sorumluluk” söyleşisinde dünyadan örnekler vererek RTÜK’ün uygulamalarını savundu:

“Bizim uygulamalardaki demokratik yapı ne Almanya'da, ne Fransa'da, ne İngiltere'de var. Rusya'da, Çin'de hiç yok. İngiltere'de Kraliçe veya Kraliyet ailesinin aleyhine yorum yapan bir kişi BBC'ye de, başka kanala da çıkamaz. Almanya'da bir genç, sosyal mecra üzerinden bir paylaşımda anayasal kurumlarına karşı bir suç işliyorsa parasal ceza 57 bin eurodan başlıyor, direkt hapisle de cezalandırabiliyorlar. Onun ötesinde Twitter, Instagram veya Fecabook; o kişinin ev adresine, telefon ve kimlik numarasına kadar vermekle hükümlüdür. Oranın RTÜK'ü olan OFCOM'un verdiği kararların aleyhine konuşamazsınız."

Şahin’in bu açıklamasından bir gün sonra “Dijital müdahale: Devlet kurumu Viginum, sosyal ağlardaki yayınlarımızı izleyebilecek” başlıklı bir haber vardı Le

Google, her yıl sonu olduğu gibi 2021’de de hangi kategorilerde nelerin en çok arandığına dair listeler yayınladı.

Bu listeler toplumun en azından internet kullanan kesiminin ruh hali, zevkleri ve alışkanlıklarına dair ipuçları vermesi açısından önemli.

Listelere bakınca daha iyi anlayabiliyorsunuz sosyal medyada karşınıza çıkan kitleyi...

Google Türkiye’nin ‘Kim’ başlığı altında yayınladığı liste, televizyon izleyicilerinin nasıl internete kaydığının da en somut göstergesi.

Nereden mi çıkardım bunu? Türkiye’nin ‘Kim’ kategorisinde yanıtını en çok merak ettikleri listesinin zirvesinden.

Listenin birinci sırasında “Survivor kim elendi?”, ikinci sırada ise “Masterchef kim kazandı?” var da ondan.

‘Survivor’ı hiç izlemeyen biri yarışmada kimin elendiğini, ‘Masterchef’i kimin kazandığını merak etmeyeceğine göre bu soruların yanıtlarını arayanlar kimler?

TV8’deki yarışmaları izleyip sonrasında, sonucu nasılsa internetten öğrenirim diye kaçanlar.

Pandemi sürecinde seyircisiz kalan sinema salonları eski günlerini mumla aramaya devam ediyor. Salgın öncesine göre yüzde 70’lik seyirci kaybının sebebi insanların Kovid-19 endişesiyle sinemalara gitmemesi mi? Yapımcıların, “İnsanlar sinemaya gitmiyor” gerekçesiyle iddialı filmlerini vizyona sokmamasının, krizin derinleşmesinde payı var mı?

Yapımcılarla sinema sahipleri arasında patlak veren ‘patlamış mısır’ krizi, ‘Organize İşler Sazan Sarmalı’ filminin vizyondayken Netflix’e satılması ve ardından gelen pandemiyle kendini bir türlü toparlayamayan sinemaların son üç yıllık verileri ortada.

2019’da 54 milyon 337 bin 705 olan toplam seyirci sayısı, pandemi yılı 2020’de 17 milyon 412 bin 906’ya düştü. 2021’in 10 ayında toplam seyirci sayısı 8 milyon 814 bin 927 oldu.

Vizyondaki her yerli filmin gişede hüsran yaşadığı bir dönemde gösterime girdi ‘Aykut Enişte 2’...

Cem Gelinoğlu, Müfit Kayacan, Melis Babadağ, Hakan Yılmaz ve Lale Başar’ın oynadığı film, vizyondaki ilk üç günde (cuma, cumartesi, pazar)

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin basıp, şehrin belli yerlerinde ücretsiz dağıttığı İSTanbul dergisi var. Üç ayda bir yayınlanan derginin aralık, ocak ve şubat sayısında Karsu ile yapılmış altı sayfalık röportaj var.

Hataylı bir ailenin Amsterdam doğumlu kızı Karsu, müzik dünyasının yeni yıldızlarından biri...

Kendi adını taşıyan son albümünü 2019’da çıkardı. Söyleşiyi yapan Alper Bahçekapılı, Karsu Dönmez’e, “Yeni albüm ne zaman?”  diye sorunca, şarkıcının yanıtı şu oldu:

“Ne yazık ki buna şu an vaktim yok. Bana derler ki, ‘Bak geçmişte şu adam 60 albüm yapmış’. Evet, öyle ama, o dönemde birçok kişi stüdyoya girer, şarkısını söyler ve arkasını dönüp, gidermiş. Benim durumumda, ben bir albümün her detayıyla ilgileniyorum. Bu çok fazla konsantrasyon ve vakit gerektiriyor. Üstelik grubumla bir kez prova yapmak da yetmiyor. Düşünün ki sadece sahne ışıklarımızı iyi yapmak için bile bir yer kiraladık ve bunun için bile prova yapıyoruz. İstiyoruz ki bir

"La Casa de Papel"in Netflix’te ilk sezonundan sonra yazılmıştı, “Türkiye’de çok sevildiği için, yapımcı, diziye ‘İstanbul’ karakterini dahil edecek” diye.

Yapımcı bunu yalanlamasına rağmen işi daha da ileri götürüp “İstanbul” karakterini Kıvanç Tatlıtuğ’un oynayacağını yazanlar bile oldu.

Sonraki sezonlarda “İstanbul” karakteri dâhil edilmeyince diziye aynı insanlar bu kez “La Casa de Papel”in beşinci sezonunu adres gösterdi.

O gün de geldi; Netflix, “La Casa de Papel”in beşinci sezonunu yayınladı.

Evet; İstanbul var beşinci sezonda, ama nasıl?

Kanser olan ‘Andres’, akşam yemeğinde eşi ‘Tatiana’ya birlikte geçirecekleri son günlerin tadını çıkarmayı teklif ediyor:

“Avrupa’ya yaptığımız muhteşem yolculuklar gibi... Önce Roma’ya gidilir, sonra Viyana’ya. Viyana’yı sevmedin mi? Sorun değil. İstanbul’a gidilir.”  İstanbul, “La Casa de Papel”e karakter ismi olarak değil, ‘Andres’in eşiyle birlikte gitmek istediği yer olarak

Özcan Deniz’in eski eşi Feyza Aktan’ı darp ettiği ettiği iddiasıyla hakkında açılan davanın duruşması, İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesi’nde sürüyor.

Önceki günkü duruşmada mahkeme heyeti, tarafların gösterdikleri tanıkları dinledi.

Aktan’ın tanığı kız kardeşi Eda Aktan’dı. Tanığın Antalya’daki evlerinde yaşananlara ilişkin mahkemede anlattıkları şunlardı:

“Ablamın eltisiyle telefon konuşmasını duyunca kızan Özcan Deniz, sinirli bir şekilde olduğumuz odaya girip, yeğenim Kuzey’i elimizden aldı. Feyza’yı iterek duvara vurdu. Kuzey’le kendisini başka bir odaya kilitledi. Odadayken ağabeyini arayıp, ‘İstanbul’a gelince boşanacağız. Sözleşmeyi kasadan çıkar’ dedi. Sonra yanımıza geldi. Bana, ‘Sen çık Feyza ile biraz konuşacağım’ dedi. Yandaki odaya geçtim. Odalar birbirine çok yakın olduğu için sesler duyuluyordu. ‘Erkek mi görmek istiyorsun?’ diyerek Feyza’yı darp etmeye başladı. Feyza’nın, ‘Özcan yapma, bırak o sigarayı’ diye yalvardığını duydum. Feyza, kendini

Mart ayında CBS röportajında Meghan Markle’ın Buckingham Sarayı’nda yaşadıklarına dair en çarpıcı açıklamalardan biri şuydu:
“Ben hamileyken, bebeğimin prens ya da prenses olmasını istemediler. Bebeğime güvenlik tanınmayacağını söylediler. Oğlum doğduğunda ten renginin ne kadar koyu olacağına dair konuşmalar oluyordu ve bundan endişeleniyorlardı.”
Aradan geçen sürede bu konu çok tartışıldı, ama Kraliyet Ailesi’nden doğacak bebeğin ten rengini merak edenin kim olduğu ortaya çıkmadı.
‘Brothers And Wives: Inside The Private Lives of William, Kate, Harry and Meghan’ adlı bir kitap yazan Christopher Andersen, o ismi telaffuz eden ilk kişi oldu.
Andersen’e göre o isim Prens Charles.
O isim Prens Charles!
Andersen’in Kraliyet Sarayı’ndaki kaynağına dayanarak yazdıkları şunlar: