Türk dizilerinin dünyada yarattığı etkiye bakar mısınız?
Beş kıtada 27 ülkeden insanlar hayranı oldukları oyuncu uğruna, onun konuştuğu dili öğrenmenin peşinde.
Guam Adası’ndan Latin Amerika’ya, Avrupa ve Afrika’dan Endonezya’ya 131 kişi “Yabancı Damat”, “Karayılan”, “Kara Para Aşk” ve “Sefirin Kızı” dizilerinde izleyip hayran oldukları Engin Akyürek için örgütlendi. Dünyadaki hayranları, “Haydi sen gel sen de katıl bize” kampanyasıyla
UNICEF Türkiye’ye yaptıkları bağışla aldıkları sertifikayı oyuncuya doğum günü
hediyesi bile yaptı.
Türkiye’nin yurt dışındaki kültür elçisi Yunus Emre Enstitüsü, Akyürek’in dünyadaki hayranlarının “Haydi gel sen de katıl bize” kampanyasına, onlar için açtığı Türkçe kursuyla güzel bir destek verdi.
İşte Yunus Emre Enstitüsü’nün resmi Twitter hesabından bu konuda yapılan açıklama: “Biz de Engin Akyürek hayranlarının dünya çapındaki ‘Haydi gel sen
Yonca Evcimik’in özellikle Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olan 25 Kasım’da dijital platformlarda yayınladığı şarkısı ‘Ayıp Şeyler’e sosyal medyada eleştiri yağdı.
Bazıları bu yüzden şarkıcıyı ‘kadın düşmanı’ bile ilan etti. ‘Sebep ne mi?’
Evcimik’in yazdığı bayağı uzun eserdeki şu cümle: “Açarsan mahremini içeri girer işte öyle.”
Şarkıcının hemcinslerini, gerçek kimliklerine bürünüp güçlü kadınlar olmaya davet ettiği parçadan bir mısrayı cımbızlayıp, ‘mahrem’i de bağlamından koparırsanız gerçekten de ‘ayıp şeyler’ olur!
Tamamını dinlediğinizde ‘Ayıp Şeyler’in aslında kadınları ‘ayıp şeyler’den uzaklaştırmayı hedefleyen bir şarkı olduğu açık. Benim anladığım bu...
Hal böyleyken, yaratılan bu algı ne? Yonca Evcimik’in bu yüzden kendisini eleştirenlere verdiği yanıt şu:
“Mahrem kelimesinin tam anlamını öğrenmek için Google, TDK, Wikipedia gibi yerlere başvurabilirsiniz. Çünkü belli ki
Kız Kulesi, İstanbul’un simge tarihi yapılarından biri mi?
Evet...
İngiltere’de tiyatro eğitimi alan ve birçok yabancı filmde oynayan Haluk Bilginer, Türkiye’de İngilizce’yi en iyi bilen aktörlerden biri mi?
Evet...‘Şahsiyet’ dizisindeki rolüyle geçtiğimiz yıl ‘Uluslararası Emmy’den ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü alan Bilginer, bu yıl aynı ödüle layık görülen oyuncuyu Kız Kulesi’nin önünden anons etti. Bilginer’in Üsküdar’daki Kız Kulesi’nin önünden anons yapmasına bile itiraz edenler oldu.
Neymiş?
“Ayasofya varken Kız Kulesi de ne?” Bilginer’in İngilizce’sine bile laf edenler vardı. Bu yorumları yazanlar, İstanbul’a Kız Kulesi’nden daha önemli bir tarihi eser mi kazandırdı? Olsa görürdü dünya...
Bilginer’in aksanına laf edenlerde ‘perfect’ İngilizce olsa, sosyal medyada Türkçe yorum yazamayacak kadar meşgul olurlardı herhalde.
Bir kere de iyi şeyleri takdir etmeyi öğrenin ya da siz daha iyisini yapın. İkisini de ya
“Anılarımla ilgili ‘Sürç-ü Lisan Ettikse’, ‘Antrakt’, ‘İkinci Perde’ ve ‘Nerede Kalmıştık’ adlı koca hem de koskoca dört otobiyografi yazdım.
Artık söyleyebilecek bir şeyim kalmış olabilir miydi?
Bu da yetmiyormuş gibi bir yayınevinin ısrarıyla, genç tiyatro oyuncularına yönelik, işe nasıl başlamaları gerektiğini anlatmaya çalışan ‘Olmak ya da Olmak’ adlı bir kitap kaleme almıştım.
Kitaplarımın yayınlanmasından bu yana öyle şeyler görmüş, öyle şeyler yaşamıştım ki sanki bir dış güç, ‘Al eline kalemi de yaz. Sende daha çok kitaplık malzeme var. Özellikle de gençlere yönelik’ diye başımın etini yiyordu.”
Koronavirüse yakalandığı için acil şifalar dilediğim Haldun Dormen’in, ‘Yaşlanmaya Vaktim Yok’ adlı kitabındandı bu satırlar. Sanatçı, Mona’dan çıkan kitabını yazma amacını şöyle açıkladı:
“Bu kitabı yazmaktaki asıl maksadım, yaşadıklarımı gençlerle paylaşmak ve kapattıkları umut kapılarını onlara yeniden açtırmaktır. Umut
Amerikalılar, Amazon’un “Tom Clancy’s Jack Ryan” dizisindeki gibi yabancı askerler ve ajanlar ülkelerini karıştırıncaya kadar kendi hallerinde yaşayanları “kötü”, kendilerini “iyi” göstermeye bayılıyor.
2018 yapımı dizide John Krasinki’nin oynadığı CIA analisti “Jack Ryan” ile Wendell Pierce’in canlandırdığı “James Creer”in yolu Türkiye’ye de düşüyor.
İki CIA ajanının amacı, Suriye’nin güneyindeki cihatçı lider “Süleyman”dan kaçıp Türkiye’ye sığındıktan sonra Avrupa’ya gitmeye çalışan eşi ve kızlarını alıp, ABD’ye götürmek.
“Selam dostlar, yıllar sonra tekrar Twitter kullanmaya başlıyorum. Ekibimin kullandığı bu hesabı ‘ele geçirdim’. Beni bu mecrada takip etmek isteyen dostlar için naçizane bilgilendirmek istedim.”
Fazıl Say’ın kendi yönetmeye başlayınca Twitter hesabındaki değişim, sosyal medyasını başkalarına emanet eden ünlülere ders olmalı.
@fazilsaymusic hesabından düne kadar günde en fazla 1-2 tweet paylaşılıyor veya RT yapılıyordu. Onlar da Say’ın sanat etkinliklerinin duyurusuydu.
Fazıl Say, hesabını kendi yönetmeye başladığı ilk gün, 10’dan fazla tweet attı. Bu tweet’ler arasında onun sanatsal etkinliklerinin tanıtımları da vardı, sanatçının hangi diziyi izlediği de vardı, gece milli maçı izlerken içtiklerinin tadını alamayınca nasıl paniklediği de:
“İçtiklerimin tadını alamayınca dedim ben kesin korona oldum. 10-15 dakika panikledim. Ece’ye (eşi) bir şey demedim. Sonra gittim, şaşkınım, dut pekmezi yedim bir kaşık denemek için. Cayır cayır pekmez tadı… Ohh be...”
Fazıl Say’ın Twitter hesabını ekibi yönetmeye devam etse
Pazartesi sabahı mail kutumu açınca öğrendim pazar günkü Milliyet’teki ‘Adnan Oktar’ı Bekleyen Son’ başlıklı yazımla ilgili milliyet.com.tr’nin Twitter’daki paylaşımını retweet (RT) ettiğim için Adnan Oktar’cıların beni şikayet ettiğini...
Bu e-posta Adnan Oktar organize suç örgütünün sadece hapiste yatanları değil; dışarıda kalanların da aleyhlerinde konuşan ve yazanları susturmak için neler yaptıklarını göstermekle yetinmeyip, bazılarının yok saydığı bir gerçeği de ortaya koydu.
RTÜK, kanun gereği Twitter’ı Türkiye’de temsilcilik açıp, Türk yasalarını tanımaya davet edince, “Twitter’a sansür geliyor” diye yaygara koparanlar, e-postama gelen yazıda bakın ne diyor?
“Twitter, NetzDG Kanunu (Basın, İnternet ve Sosyal Medya Kanunu) şikayet akışı yoluyla Almanya’da bulunan kişiler tarafından şikayet edilen kullanıcılara Alman yasaları gereği bu konuda bildirim sağlamakla yükümlüdür.”
Dikkat ettiniz değil mi?
“Twitter kuralları” demiyor, “Alman yasaları
Gözaltına alındığı 10 Temmuz 2018 tarihinden bu yana hapiste olan Adnan Oktar hakkında istenen ceza belli oldu. 78’i tutuklu 236 sanığın yargılandığı davada savcı, yedisi çocuk 27 kişiye karşı “cinsel istismar”ın da aralarında olduğu çok sayıda suç nedeniyle Adnan Oktar Organize Silahlı Suç Örgütü liderinin 150 yıldan 1365 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını istedi.
Bu davanın müştekilerinden (mağdur) biriyim, o yüzden iddianame hakkında bir hayli bilgi sahibiyim.
Silivri’deki duruşmaya gidip “müşteki” olarak hâkimin sorularına yanıt verdim, şikâyetimi yeniledim.
O gün mahkemede tanıklar ve mağdurların anlattıklarını bu köşede paylaşırken Adnan Oktar’ın bu davadan okkalı bir ceza almazsa, adalete güvenimin sarsılacağını da vurguladım.
Adnan Oktar ve arkadaşlarına istenen cezalar belli olunca organize suç örgütünün dışarıdaki yalan ekibi “Siz övdünüz, biz ezdik” sloganıyla sosyal medya üzerinden algı operasyonuna başladı.
Neymiş?
“Türkiye’de siyasetçisi, gazetecisi,