Ali Canip Olgunlu

Ali Canip Olgunlu

alicanipolgunlu@gmail.com

Tüm Yazıları

Diyojen için fıçıya benzer bir mağara veya bir ağaç gövdesindeki boşluk, yaşamak için yeterlidir. Diyojen’in nefse ait bir arzu ve istek ile yaşamasını beklemek zaten onu anlayamamak demektir

Adeta 13. yüzyıl Anadolu’sunda yaşamış bir Yunus Emre, Hacı Bektaş ve Hz. Mevlâna soluğudur. Tasavvuftaki Terk-i Terk, Terk-i Dünya, Terk-i Terk anlayışının ilk temsilcisidir. Doğup büyüdüğü Sinop’ta tek mal varlığı olan elindeki tası ile dolaşan Diyojen (o da su içmek için) günlerden bir gün bir çeşmenin başına gelir. Kendisinden önce çeşmenin başında bulunan bir çocuğun ağzını çeşmenin kurnasına dayayıp su içtiğine şahit olunca elindeki tasını, buna da ihtiyacım yok, diyerek atıp uzun seyahatlere çıkan bir Anadoluludur. Çıkmış olduğu seyahat esnasında yolu dar bir ağaç köprüye düşer. Köprü, nehrin üzerinden karşıya geçişin tek yoludur. Ağaç köprünün ortasına geldiğinde karşısında kibirli bir başka yolcuyu bulur. Birinden birinin yol vermesi için geri çekilmesi gerekir. Kibirli adam Diyojen’e seslenerek, “Geri git, ben serserilerin önünden çekilmem!” diye bağırır. Diyojen cevap verir, “Ben çekilirim.”

Haberin Devamı

Atina’ya vardığında sükûtu hayale uğrar. Kendi memleketinde bulamadığı kimi şeyleri bulma ümidiyle geldiği bu çorak şehirde konuşabileceği tek bir adam bile yoktur. Derin felsefi bilgiye sahip olan Diyojen (MÖ 4. yüzyıl) burada yeni bilgiler öğrenebileceği kimseyi bulamayınca bir an önce Sinop’a dönmek için gücünü toplamaya çalışır. Yaşlı Diyojen yurduna, güzelim evine ve dostlarına kavuşma gününü sabırsızlıkla beklerken bir gün elinde fenerle kendisini hiç anlayamamış olan Atina halkının arasına girer. Gündüz vakti elinde fenerle dolaşan bu Anadolulu garip adamın davranışının manasını soran Atinalılara Diyojen’in cevabı “Adam arıyorum adam” şeklinde olur.

Sinop’tan başlayan uzun yolculuğu Atina’da sonlanır

Çoğunlukla kaynaklar Diyojen’i bir fıçı içerisinde yaşamış biri olarak gösterirler. Oysa o fıçıda yaşamamıştır. Onu fıçının içerisine sokan, onu anlamakta zorluk çeken ve Anadolulu düşünürleri hazmedemeyen Batılı sözde düşünürlerdir.

Haberin Devamı

Diyojen’in Sinop’tan başlayan uzun yolculuğu Atina’da sonlanır. Antik dönem Atina halkının yüzde 70’i köle olup halk sefalet içerisinde yaşamaktadır. Sivil mimari örneklerinin bile az sayıda olduğu Atina’da halkın büyük bir çoğunluğu yokluk içerisinde olduğu için fıçıya benzer mağaralarda yaşamaktadır. Yani fıçı benzeri mağaralarda yaşamak tercihleri değil; uygarlıklarının ekonomik göstergesinin bir neticesi olarak değerlendirilebilir.

Diyojen ise “zevk almaktansa ölmeyi yeğlerim” anlayışının bir temsilcisi olarak geldiği Atina’da sadece barınabileceği          bir yer arar.

Temsil ettiği felsefe gereği bedeninin tüm arzularını bastırmaya ve ruhunu olgunlaştırmaya çalışan Diyojen için fıçıya benzer bir mağara veya bir ağaç gövdesindeki boşluk, yaşamak için yeterlidir. Diyojen’in nefse ait bir arzu ve istek ile yaşamasını beklemek zaten onu anlayamamak demektir. Nefsi öldürmeyi marifet ve olgunluk olarak gören Diyojen, tercihen, Atina halkı ise zarureten fıçı mağaralarda yaşamıştır ve bu da önemli bir ayrışma noktasıdır.

Haberin Devamı

Burada düşündürücü olan, Batılıların Diyojen’i fıçının içinde yaşar gösterirken kendi halklarını fıçının içinde yaşamak zorunda bıraktıklarını dile getirmeyişleridir. Diyojen, mekân ve zamanla sınırlı değildir. Ona göre acıların kaynağı olan bedenin istek ve arzuları yok edilmelidir. Ancak bu şekilde huzur bulunabilir. Diyojen, sınırsız olanın yani ruhun olgunlaşması için sınırlı olanı yani maddeyi hiçe saymıştır.

Neticede biz, Diyojen’in kendi tercihi ile ve o dönem Atina standartlarına uygun bir şekilde mağarada yaşadığını söylemekteyiz. Onu küçümsemek için Atina halkının yüzde 70’ini görmezden gelerek, onlar gibi mağarada yaşayan Diyojen’in bir düşünürden çok bir deliymiş gibi gösterilme çabalarını da hayretle karşılamaktayız.