Yüz otuz futbolcudan sadece bir oyuncu profesyonel olabiliyormuş. Bir yıldızın kaç kişiden çıkabileceğini ve kaç yılda bir gelebileceğini siz düşünün?
Hal böyleyken…
Futbola başladığında, önce Çarşıbaşılıların, sonra Trabzonspor altyapı hocalarının, daha sonra da Avrupalıların dikkatini çeken..
Adından sürekli söz ettiren Abdülkadir Ömür, son günlerde mevzu Trabzonspor ve de yetenekli gençler olunca, duygusal zekâdan mahrum bazı futbol adamları tarafından konu bir şekilde Abdüş’e bağlanıp, masaya yatırılıp acımasızca eleştiriliyor.
Sahalara ne zaman döneceği, dönerse eski formunu yakalayıp-yakalayamayacağı merak edilmesi, moral verilmesi, nasihat edilmesi gerekirken, farklı konulardan dem vuruluyor; boyu kısaymış, gücü yokmuş, ayakta duramazmış, Avrupa’da oynayamazmış…
**
İşimiz- gücümüz bitti, her şeyimiz tamam da, tek eksiğimiz Trabzonspor’un genç oyuncusu, ülkemin parlayan yıldızı Abdülkadir Ömür’ün gücü, kilosu ve boyu, öyle mi?
İlk 15 dakika; bordo-mavili oyuncular, dersler bitmiş, notlar karnelere yazılmış, okulların kapanmasını bekleyen lise son sınıf öğrencileri gibi; un elenmiş, elek duvara asılmış!
Futbolu yazanlar ve de Trabzonspor’un temelini atanlar, sözünü ettiğimiz dakikaları izlemiş olsalardı, DG Sivasspor, hiç değilse dakikada bir korner atıyor tamam da, Trabzonspor ne yapıyor, ne oynuyor?
Ta ki Abdülkadir Parmak, Nwakaeme ve Bakasetas devreye girene dek. Bordo-mavililer oyunu 15’ten sonra dengeleyebildiler, rakip kaleye gitmeye, pozisyona girmeye başladılar.
Trabzonspor’un eksiklerini sağır sultanlar biliyor iyi de, eksik bölgelerde görev verilen oyuncuların da iyi olması gerekir hani.
Hüseyin Türkmen ve Yunus Mallı’nın varlığı ile yokluğu belli değildi mesela. Yusuf’u da ekleyebiliriz bu ikilinin yanına.
Avcı’nın, Yunus Mallı’da neden bu kadar ısrar ettiğini de anlamak zor. Bir tane olumlu pası yoktu, oynaması, hazır duruma gelmesi için daha çok zamana ihtiyacı olan Yusuf’un. Dün bordo-mavili ekibin en zayıf halkasıydı. İlk yarıyı kabul ettik, en azından ikinci devre yerine
Şenol Güneş ile Uğurcan Çakır’ın kaleciliğe başlama hikâyesi birbirine çok benzer.
Şenol Güneş, Trabzon-Beşikdüzü’nde köyler arası oynanan bir maçta sakatlanan kalecinin yerine dayısının zorlamasıyla geçer. Zira efsane kalecinin kaderinin değiştiği ana dek sol açık oynuyordu.
Uğurcan da halı sahalarda futbola sağ bek başlamış, futbol okulunda kaleye geçmesine kimse ikna edememiş, eski bir kaleci hocasının yönlendirmesiyle kaleciliğe başladı.
Güneş, maden işçilerinin eldivenlerini giyerek devam etmiş…
Baba inşaat mühendisi olduğundan olsa gerek, Uğurcan da eldivenle çalışan inşaat işçilerine özendiğinden eldiven giymeyi çok sevmiş, demiştik.
**
Okurlarımızdan, Şenol Güneş’in kaleciliğe başlama hikâyesini merak edenler, tekrar yayımlamamızı isteyenler oldu. Okurumuzun ricası bizim için emirdir. Keyif alarak okuyacağınızı umuyoruz…
**
Hollanda ile oynanan milli maçta geceye damga vuran, karşılaşmanın son bölümlerinde dünyayı kendine hayran bırakan Uğurcan Çakır’ın kaleciliğe nasıl başladığını köşemizde daha önce yer vermiştik…
Üç yıl evvel kaleme aldığımız, kalede oynamaya başladığında “ Bir gün ben de Trabzonspor’un efsanelerinden olacağım” diyen kaptanın hikâyesini bir kez daha hatırlayalım.
Bir Uğurcan Çakır hikâyesi…
Güneş, maden, Uğurcan, inşaat işçilerinin eldivenleri ile…
Şenol Güneş ile Uğurcan Çakır’ın kaleciliğe başlama hikâyesi birbirine çok benzer…
Şenol Güneş, Trabzon/Beşikdüzü’nde köyler arası oynanan bir maçta, sakatlanan kalecinin yerine dayısının zorlamasıyla geçer… Zira efsane kalecinin kaderinin değiştiği ana dek hep sol açık oynuyordu.
Uğurcan da halı sahalarda futbola sağ bek başlamış, futbol okulunda kaleye geçmesine kimse ikna edememiş, eski bir kaleci hocasının yönlendirmesiyle- talimatıyla kaleciliğe başladı…
Şenol Güneş, maden işçilerin
Süper Lig’in tepesi de, dibi de alev alev!
Şampiyonluk için üç aday var, düşme hattında takımlar iki elin parmak sayısı kadar! Dememiz o, bu ligde neyin ne olacağı belli olmaz, köprünün altından daha çok su akar!
Ankaragücü’nün Hikmet Karaman’la tırmanışı, Özcan Bizati ile Gençlerbirliği’nin iki haftadır kazanması, “ şu puanı alırsak ligde kalırız” diyerek hesap-kitap yapan tüm takımların planlarını altüst etti, mesela.
Amma velâkin bir gerçek var ise, o da suyun Trabzonspor için bu sene o köprünün altından akmayacağıdır! Zira o tren sezon başı yanlış hoca ve yanlış kadro planlamasıyla kaçtı…
Maça gelince…
Dün akşam Trabzonspor o kadar hızlı başladı ki, bir başka ifadeyle Ekuban ve Djaniny, Medikal Park Stadı’nın üstüne kara bulut gibi yerleşip, Ankaragücü’nün kalesine gol olup yağmaya başladılar.
Abdullah Avcı’nın geniş alanda oynamasına müsaade ettiği Djaniny, 3. bölgede ayak basmadığı yer, kaleci dahil geçmediği adam kalmadı.
Ligin tepesi şekillendi artık... Üç takımdan biri ipi göğüsleyecek.
Sezon başı ilk düğmesi yanlış iliklenen Trabzonspor’a da bu yarışı izlemek düşüyor. Umarız ve de dileriz hatalardan ders çıkarılır, önümüzdeki yılın planlamasına şimdiden başlanır. Başlanmalı da... Zira Trabzonsporlular, her doksan dakika kalp, şeker ve tansiyon ilaçlarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duysalar da yarışın dışında olmayı pek sevmezler!
Artık hedef; ligi ilk dörtte bitirmek... Tabii ki dördün içinde yer bulmak için de kaybetmemek, mücadele etmek, oynamak gerek.
Dünkü karşılaşmayı izleyenler, düşme adayı takımın BB Erzurum değil de Trabzonspor olduğunu zannederlerdi. Parmak ve Uğurcan hariç ne oynadığını bilen yoktu sahada... Genel anlayış; bitse de eve gitsek gibilerindendi.
Düşünün, bordo-mavili takımın ilk ciddi ve tek atağını, maça çok iyi başlayan kaptan Uğurcan, 31. dakikada elleriyle başlattı. Birçok pozisyonda deyim yerindeyse rakibin içinden geçen Nwakaeme, son adama çalım atmayı denemek yerine,
Şampiyonluğa oynayan takımların puan kayıplarında, renkler faklı olsa da ağızlardan dökülen kelimeler aynı “Köprünün altından daha çok sular akacak...” Evet, daha çok puan kayıpları yaşanacak tamam da…
Bordo-mavili takımın kaybedecek kredisi yoktu; hem kazanacak hem de yukarıdaki üç takımın kaybetmesini bekleyecekti. Zira Trabzonspor, kredisini ligin ilk haftalarında kullandı. O anlamda kaybetmeye tahammülü yoktu; ya devam ya tamam diyecekti…
Doğrusunu söylemek gerekirse; henüz maçın başında Salih Uçan’ın direkte patlayan topu kalan bölümlerde neler yaşanacağının, hatta skorun ne olacağının en büyük işaretiydi..
Topun ve oyunun hakimi, net pozisyona giren, mücadele eden, gol arayan taraf Çağdaş Atan’ın öğrencileriydi.
Bordo-mavili takımın bu denli etkisiz, albenisiz-renksiz futbolunun en büyük sebebi; birkaç oyuncusu hala daha Trabzonspor gibi büyük bir takımın formasını giydiklerinin farkında değiller! Trabzonspor’un onları taşıdıkları gibi onlar da bordo-mavili takımı yukarılara taşımak
Trabzonspor’un yarıştan kopmaması, kalan haftalarda heyecan yaşatması, tekrar bir seri başlatması ve son yenilgiyi unutturması için mutlak kazanması gerekirdi. Hele de her hafta yukarıdaki takımların yer değiştirdiği, aşağıdakilerin pes etmediği bu ligde.
Uğurcan gibi bir kaleciniz varsa her maça avantajlı başlarsınız. Dün de Kasımpaşa’nın ilk atağında ve skor 1-1 olduğunda rakip oyunculara adeta ‘ben buradayım’ dedi. O pozisyonlar gol olsa, maç atletik oyunculara sahip ev sahibi takımın istediği şekle dönebilirdi...
Trabzonspor’un golü bulana dek kaleyi bulan şutu yoktu. Olmaması da gayet normal; Ekuban ve Djaniny, topla oynamaktan hevesini alamıyor ki! Çalım atmak ve topla koşmak yerine, basit oynamayı, yardımlaşmayı deneseler.
Hele Djaniny, girdiği pozisyonları dağlara, taşlara değil de üç direk arasına vurabilse; Trabzonspor erken işi bitirebilirdi. Bu arada, golde Tosic’in hatasını affetmeyen, topu adeta iğne deliğinden geçiren Djaniny’nin hakkını teslim edelim hani.
Üçüncü bölgede pas oyununu yapamayan, rakip ceza sahasında çoğalamayan