Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, BM özel oturumunda Sıfır Atık Projesi’ni anlattı. “İklim değişikliği kaynaklı kuraklık sebebiyle, dünyanın farklı yerlerinde hala, binlerce çocuk ölüyorsa, bu gidişata dur demek için, kaybedecek bir dakikamız bile yok demektir” diyen Emine Erdoğan, Sıfır Atık Projesi’nin küresel bir harekete dönüşmesi gerektiğini vurguladı.
2017 yılında Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın öncülüğünde başlayan Sıfır Atık Projesi dünyada örnek alınan bir proje oldu.
ABD’nin New York şehrindeki BM’de dün özel bir oturum vardı. Türkiye’nin dünyaya örnek olduğu proje ile ilgili dün BM’de Emine Erdoğan’ın da konuşmacı olduğu sıfır atık oturumu yapıldı. 30 Mart’ı Uluslararası Sıfır Atık Günü ilan eden BM’nin Genel Sekreteri Antonio Guterres’in özel daveti ile oturuma konuşmacı olarak katılan Emine Erdoğan, sıfır atık hareketinin küresel yaygınlaşması için tüm ülkelere destek çağrısında bulundu.
Sıfır Atık Projesi’nde Türkiye’nin yaptıklarını ve deneyimlerini anlatan Emine Erdoğan, sürdürülebilir atık yönetimi ve iklim değişikliği arasındaki ilişki kapsamında projenin uygulanmasının dünyada yaygınlaştırılması gerektiği vurguları yaptı. “DÜNYA ORTAK EVİMİZ” diyen Erdoğan, çevre sorunlarının tüm dünya ülkelerinin sorumluluğunda olduğunun altını çizdi. İklim değişikliği ve kuraklık sorunları tartışılırken Emine Erdoğan’ın BM mesajları çok önemli.
Sıfır Atık Projesi iklim değişikliğinin olumsuz etkisini azaltan bir proje. Yaşanabilir bir dünya bırakmak için bu gibi projelere dört elle sarılmak gerekiyor. BM Genel Kurulu’nda izlediğim Erdoğan dün şu mesajları verdi:
DÜNYA ORTAK EVİMİZ: Bugün ‘30 Mart Uluslararası Sıfır Atık Günü’ vesilesiyle, bir aradayız. BM çatısı altında, insanlığın geleceği adına, güzel bir niyetle buluşmuş olmaktan, son derece mutluyum. Bu birlikteliğin, tüm insanlığa hayırlar getirmesini diliyorum. Türkiye’de başlattığımız sıfır atık projesini, küresel bir harekete dönüştürme yolunda bu tarih, inanıyorum ki, ‘ortak evimiz dünya’ için, çok önemli bir adım olacaktır. Bütün inançların ve yaşam felsefelerinin temelinde, esas olan bir unsur var; o da, yeryüzünün bir denge ve ölçü içinde, derin bağlarla birbirine bağlı olmasıdır. İşte bizler de, bu muhteşem mozaiğin bir parçasıyız.
HOYRATÇA TÜKETİM: Yeryüzünün dengesini korumakla mükellef insan, kendisini tabiatın karşısında konumlandırdı ve bahşedilen kaynakları, hoyratça tüketmeye başladı. Sanayileşme, insanoğlunu ihtiyacından kat-be-kat fazla tükettiği, tükettiklerini de, düşüncesizce yeryüzüne terk ettiği, bereketten yoksun bir bolluk sarmalına hapsetti. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, adeta ‘görmediğimiz çöp zararsızdır’ düşüncesiyle atıklar en az gelişmiş ülkelere gönderiliyor. Bu atık yığınları, sadece tabiatı kirletmekle kalmıyor, yeni sürüm bir sömürgecilik üretiyor.
İNSANLIĞA TEHDİT: İklim değişikliği kaynaklı kuraklık sebebiyle, dünyanın farklı yerlerinde hala, binlerce çocuk ölüyorsa, bu gidişata dur demek için, kaybedecek bir dakikamız bile yok demektir. Milyonlarca insanın içme suyuna erişemediği bir dünyada, tek bir sigaranın üretimi için, 3.7 litre su kullanılması, sorumlu her dünya vatandaşını, derinden yaralıyor. Dünya genelinde, sokak ve sahillerde en yaygın toksik atık olan, sigara izmaritlerinin yok olması içinse, tam 10 yıl gerekiyor. Şimdilerde daha popüler olan elektronik sigara ve ısıtılmış tütün ürünleri ise, geri dönüşmeyen, tehlikeli atıklar olarak doğayı ve insanlığı tehdit ediyor.
YIKIMA SON VERMEK ELİMİZDE: Bu korkutucu tablonun mimarı, ne yazık ki insanoğlunun ta kendisi. Ancak biliyoruz ki, bu yıkıma son vermek ve ortak evimiz dünyayı kurtarmak da, yine bizim elimizde. İnsanlık olarak ya hep birlikte kazanacağımız ya da hep birlikte kaybedeceğimiz bu denklemde, topyekun ve hemen bugün, harekete geçmek mecburiyetindeyiz. Biz bu düşüncelerle beş sene önce Türkiye’de, sıfır atık projesi’ni başlattık. Kısa sürede tüm ülkeye, ardından tüm dünyaya yayılan çalışmalarımızla, davranışlarımızdaki küçük değişikliklerle, büyük dönüşümlerin başlatılabileceğini, gösterdik. Proje kapsamında, geri kazanılan milyonlarca atık ile, 650 milyon ton hammadde tasarrufu sağlanırken, 4 milyon ton sera gazı salınımı önlendi. Şunu gururla ifade ediyorum ki; Türkiye olarak, küresel hiçbir meseleye kayıtsız kalmadığımız gibi, çevre sorunlarında da, çözümün bir parçası olma kararlılığımızı sürdürüyoruz. Bu çabamızı, sivil toplum gönüllüleri ile, daha geniş kitlelere yaymak amacıyla da, bir sıfır atık vakfı kurma çalışmaları içindeyiz.
DOĞADA ATIK YOK: Doğanın kendi sisteminde atık diye bir şey yoktur. Miadını tamamlamış her şey, tabiat dengesinde başka bir şeyin hammaddesi olur. Tabiatın kanunlarından örnek alarak, üretim ve tüketim davranışlarımızı dönüştürmek, atıkları yeniden kullanıma kazandıracak, döngüsel bir sistem kurmak zorundayız. Nitekim, bütün kadim kültür ve inanç sistemleri, insanın yaratılışına, doğa kanunlarına uygun bir, yaşam biçimini öğütler. İslam peygamberi Hz. Muhammed’in, ‘nehir kıyısında bile olsan, suyu israf etme’ emri, dünyaya ve doğal kaynaklara nasıl bakmamız gerektiğini, asırlar öncesinden bize öğretti.
SIFIR ATIK TOHUMU YEŞERİR: Sıfır atık tohumunu, hangi vicdana ekersek ekelim, mutlaka yeşereceğine inanıyorum. Bu çerçevede, BM kapsamında sıfır atık adına yapılan her girişimin son derece kıymetli olduğuna inanıyorum. Ülkemizde başlattığımız bu hareketin, dünyaya model teşkil edecek seviyeye gelmesinden ve BM çatısı altında güçlü bir politikaya dönüşmesinden büyük gurur ve mutluluk duyuyorum.
DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR: Dünya bize emanettir. Bu emaneti korumak ve sürdürülebilir bir yaşamın temelini atmak; adalet ve fırsat eşitliğinden geçmektedir. Fakat ne yazık ki uluslararası sözleşmelerde verilen taahhütlerin samimi, vicdanlı ve adil bir yaklaşımla ele alınmadığını görüyoruz. Diğer meselelerde olduğu gibi, iklim ve çevre sorununda da adil dağılım ilkesine dayalı, hakkaniyetli bir sisteme ihtiyacımız var. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta dile getirdiği ‘dünya beşten büyüktür’ ifadesi iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında da ayrı bir önem kazanıyor.
ADİL BİR SİSTEM: Hakkaniyete dayalı bir yük paylaşımı ile önlemleri almak; iklim değişikliğinde payı olmadığı halde, sonuçlarından en çok etkilenen ülkelerin gözetildiği, adil bir sistem kurmak mecburiyetindeyiz. Refah seviyesi yüksek ülkelerin ihtiyaçlarını karşılamak için toprağını, suyunu seferber ederken, kendi çocuklarını yeterince besleyemeyen ülkelerin sorunlarına sırt çeviremeyiz. Açlıktan ölen çocukların sayısı, obeziteden hayatını kaybeden çocuklarla aynı iken adil paylaşımdan söz edemeyiz.
DÜNYAYI KURTARACAĞIZ: Dünya nüfusu artıyor, kaynaklar insanlığa yetmiyor derken, üretilen gıdanın üçte birini çöpe atamayız. Hem de bu gıdalar açlık sorununu bitirebilecekken. İşte bu yüzden ben de haykırıyorum; dünya beşten büyüktür. Gelecek nesiller, bize tüm bunların hesabını sorarken verebilecek cevabımız olsun istiyorsak hemen bugün değişimi başlatmalıyız. Buradan, ‘dünyayı ben mi kurtaracağım?’ diye düşünen herkese seslenmek istiyorum. Evet siz, evet biz dünyayı kurtaracağız. En uzun yollar bile, bir adım ile başlar. Diliyorum bu 30 Mart, geleceğimiz ve ortak evimiz dünya için, birlikte yürüyeceğimiz bir yolun ilk adımı olur.