Kimse kimseden memnun değil.
Yaptığı işten memnun olanların sayısı yok denecek kadar az.
Geleceğe özgüvenle bakanların sayısı giderek azalıyor.
Empati yapan yok gibi.
Akıl, bilim, yaşananlar ve liyakat referans olmaktan çıkalı çok oldu.
Milli ve manevi değerleri hatırlayanı ara ki bulasınız. Ortak değerler giderek azalıyor.
Hak, hukuk, adalet, eğitim, bilim sanat, spor, üretim, ticaret, plan, program, saygı, sevgi, barış gibi kavramlar da adeta rafa kaldırıldı.
Dünyanın geldiği son nokta bu.
Gücü gücü yetene.
İsrail’in sınır tanımamazlığını ABD’nin ayakta alkışlaması, Rusya’nın yaptıklarına Çin’in, Çin’e yaptıklarına Rusya’nın ve yandaşlarının sessiz kalması inanılır gibi değil. Dünya genelinde bir akıl tutulması yaşanıyor ve sağlıklı bir çıkış yolu ortaya koyan da yok gibi.
Peki nerede hata yapıyoruz?
Dünyanın her yerinde, her çocuk, okula başlayana kadar yeryüzünün en masum varlıkları olarak görülüyor.
Her biri dünya tatlısı.
Peki dünün o masum çocuklarını, bugün bu noktaya getiren ne?
Eğitim mi, siyaset mi, aileleri mi, yaşananlar mı, dış güçler mi ya da çok daha farklı nedenler mi?
BM gibi uluslararası kurumlar bu konuya kafa yormak ve ortak akıl çerçevesinde çözüm üretmek zorunda.
Hem de en kısa zamanda.
Bu masum çocuklar, “çocuk katilleri” noktasına nasıl geliyor? Enine boyuna araştırılmalı ve onları bu noktaya getiren etkenler tek tek belirlenmeli ki, ortadan kaldırıcı sağlıklı önlemler alınabilsin.
Elbette kolay değil, elbette çıban başları hep olacaktır, elbette tamam deyip tam tersini yapanlar hep çıkacaktır.
Ebeveynler için evlat acısından daha büyük bir acı olamaz, bunu onlara yaşatanların hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Hele ki bunlar mini minnacık çocuklarsa.
İnsanoğlu böylesi noktada uzlaşamıyor ve ortak akıl üretemiyorsa, hangi konuda üretecek?..
Çocuklar için!..
Bu konuda öne çıkan iki kuruma göz atalım:
Biri Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), diğeri de UNICEF.
UNESCO misyonunu insanlığın beyninde barışı eğitim, doğa bilimleri, sosyal ve beşeri bilimler, kültür ve bilgi ve iletişim aracılığıyla inşa etmek, UNICEF’inki ise Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme doğrultusunda, dünya genelinde yaşayan en zor durumdaki çocukların eğitim, çocuk koruma, sağlık, sosyal politika, ergenlik ve gençlik alanlarındaki ihtiyaçlarına odaklanıp, onlara çözüm üretmek.
Peki, ne kadar başarılılar?
Sonuç ortada.
Demek ki çok daha fazlası gerekiyor…
“Dünyadaki gelişmeler, dünyayı ilgilendirir biz önce kendimize bakalım, peki biz bu noktada neredeyiz?” diyenler çok çıkacaktır.
Bu kurumların her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de ayakları var, ayrıca benzeri hem devlet hem de yerel sivil toplum örgütleri de bulunuyor.
Çok etkili oldukları söylemek ise abartılı olur.
Tıpkı UNESCO ve UNICEF gibi onların da günün koşullarına göre yeniden yapılanmalarında sonsuz yarar var.
En önemlisi bunu kim yapacak, ne zaman yapacak ve bu konudaki tek amacı çocukları olanca masumiyetiyle geleceğe taşıyacak yapılar nasıl kurulacak?..
Çocuklar, binlerce yıl boyunca hep görmezden gelindi, hep ihmal edildi, son birkaç yüzyıldır ciddiye alındı, göz bebeğimiz haline geldi ama nedense artan bir şekilde ihmal edilmeye başlandılar.
En vahimi ise özellikle genç anne babalar için “külfet” olarak görülür hale geldiler.
Eğitimde yaşanan sorunlar ve ücretler nedeniyle ne kadar çok isteseler de altından kalkamayacakları bir yük algısı oluştu. Bu da evlilik ve doğurganlık oranlarını dibe vurdurdu.
Eğer bütün bunları ciddi bir sorun olarak görüyorsak, hak ettiği önemi göstermeliyiz, yok eğer bunlara gelinceye kadar daha ne sorunlar var diyorsanız işte o zaman da mutlu çocuk, mutlu eğitim, mutlu gelecek kavramlarına biraz daha kafa yormalısınız.
Neden mi?
Bu, en önemli insanlık ve yurttaşlık görevlerimizden biri de o yüzden!
Özetin özeti: Dünya bileşik kaplar gibidir. Ülkelerden birinde bir sorun varsa ve dibe vurduysa, hepimizi aşağıya çeker!..