Pazar“Hayatımda sadece tiyatro oldu”

“Hayatımda sadece tiyatro oldu”

30.11.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Genco Erkal 50 yıl önce anneannesinin izlediği “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni torunları da izlesin diye yeniden sahneye taşıdı. Usta tiyatrocu genç oyuncuları beğeniyor ama “Hayatlarını tiyatroya adamıyorlar” diyor: “Onların hayatında sinema, TV, reklam var. Benim hayatımda sadece tiyatro vardı”

“Hayatımda sadece tiyatro oldu”

Genco Erkal 1965’te Nikolay Gogol’ün aynı adlı eserinden uyarlanan “Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı oyunu ilk kez sahneye koyduğunda 27 yaşındaydı. Üstelik o zamanlar bu oyun Türkiye’nin ilk tek kişilik oyunuydu.
Erkal oyunu ilk kez sahnelediğinde kendisini seyredenlerden biri de anneannesiymiş. Bugün 77 yaşında olan Erkal bu oyunu yeniden sahnelemeye başlayınca bu sefer anneannesinin yerinde torunları oturacak. Böylece usta tiyatrocu da “Beş kuşağa hitap etmenin” mutluluğunu yaşıyor. “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni Erkal’dan izledikten sonra kendisine merak ettiklerimizi sorduk...

50 yıl sonra neden tekrar oynamak istediniz bu oyunu?
Aslında bunun birçok nedeni var. Birincisi, oyunu çok özledim. İkincisi, bu oyunu günümüzün bakış açısıyla yeniden yorumlamak istedim. Bir de torunlarım izlesin istedim. Anneannem izlemişti. Torunlarım için sahneleyince beş kuşağa birden seslenmiş oldum. Ayrıca bir oyunun 50’nci yıldönümünü yapmak dünyada da ender rastlanan bir olaydır. Bir oyuncunun aynı rolü 50 yıl arayla oynaması... İddialı
bir tarafı da var. “Bakayım, yapabilecek miyim?” diye düşündüm çünkü çok efor isteyen bir oyun bu.

Haberin Devamı

“Annem oyunu izleyip üzüntüden hastalanmıştı”

Bu oyunun farklı yorumlarını da sahneye koydunuz bildiğim kadarıyla...
Bu dördüncü yorumum. Bu, önceki yorumların bir sentezi gibi. Genel bir bakış Gogol’e. Biraz da kendi hayatıma genel bir bakış sayılır. Önemli olan her seferinde biraz daha derine inmek. Metnin fark etmediğiniz taraflarını bulup, ortaya çıkarmak... Ve tabii ki daha incelikli oynamak...

Bir kitabı tekrar okuduğunuzda ilk okuyuşunuzda fark etmediğiniz bazı inceliklerini görürsünüz. Aynı oyunu farklı zamanlarda sahneleyen bir tiyatrocu için de geçerli midir bu?
Bütün oyunlar için geçerli. Okurken de zaten öyle okuyorsunuz. Çünkü aynı gün gazete okumuşsunuzdur, haberleri dinlemişsinizdir, içinde yaşadığınız ülkenin sorunlarıyla ilgili fikirleriniz vardır... Bu nedenle her seferinde farklı bir gözle okursunuz. Daha önce gölgede kalan şeyler ön plana çıkabilir, ön plandakiler arka plana gidebilir.

“Anneannem izlemişti, şimdi torunlarım izleyecek” dediniz.
Sizin için bu oyunun duygusal bir anlamı da var... Torunlarım henüz seyretmedi, seyredecekler. Anneleri getirmek istemiyor. Neden biliyor musunuz? Benim annem çok etkilenmişti seyrettiğinde. Özellikle son sahnelerde dramatik durumlar oluyor. “Anne, anne” replikleri var. Torunlarımın biri 11, diğeri 9 yaşında. “Üzerlerinde kötü bir etki bırakır mı?” korkusuyla anneleri getirmeye bir türlü cesaret edemedi. Ben “Getir. Ben oyundan evvel onlara anlatırım” diyorum. “Üzülmelerini istemiyorum” diyor. Kızım 4 yaşından itibaren tüm oyunlarımı izlemişti. Fakat annem bu oyunu izlediğinde hastalanmıştı. Sinir sistemi altüst olmuş. Oysa oyun bittikten sonra “Neden abartıyorsun? Ben hiç etkilenmedim” demişti. Üç ay sonra çıktı ortaya. Doktor “Hanımefendi siz bir şeye üzülmüşsünüz. Neye üzüldünüz?” dedi. Annem “Hayır” deyince, “Üzülmüşsünüz ama içinize atmışsınız” dedi doktor. Bir yerden çıkıyor demek ki.

Haberin Devamı

“Genç seyirci çoğunlukta, buna çok seviniyorum”

Bundan sonra hangi oyunları sahnelemek istiyorsunuz?

“Galileo Galilei” var mesela... Tam günümüzün oyunu olduğunu düşünüyorum. Zamanında 17 kişiyle oynamıştık ve büyük ses getirmişti. Bugün de oynansa büyük ses getirir ama artık özel tiyatroların böyle bir imkanı yok. O kadar insanı bir araya getirmek de çok güç. Çok oyuncu var ama oyuncular “Televizyondan bir teklif gelirse hayatımı garanti altına alabilirim” diye düşünüyor. Bir de genç oyuncularda “hayatını tiyatroya adama” hali yok. Onların hayatında sinema, TV, reklam, seslendirme gibi birçok şey var. Bizim
öyle değildi. Benim hayatımda sadece tiyatro vardı.

Aradan geçen 50 yılda tiyatro seyircisi nasıl değişti peki?
Türkiye’de her şey değiştiği gibi tiyatronun konumu da değişti, seyirci de değişti. Bu konuda anlatabileceğim çok şey var. Bir kere 1960’lı yıllar yeni anayasanın getirdiği özgür ortamla bir aydınlanma, bir bilinçlenme dönemiydi. Tiyatrolarda da bir Rönesans oldu o yıllarda. Özel tiyatrolar ön plana çıktı. O güne kadar tartışılmayan konular gündeme gelmeye başladı. O zamanlar televizyon yoktu tabii. Tiyatronun baş tacı edildiği bir dönemdi. Bir oyun tuttuğu zaman, bu kulaktan kulağa yayılır ve o oyun kapalı gişe oynanırdı. Tabii televizyonun gelmesiyle tiyatrodan uzaklaşma oldu. Darbeler oldu... Sansürle boğuştuk biz. Seyirci de kaçtı. 1980’den sonra ise bizim gibi politik tiyatro yapanların seyircisinde bir kayma oldu. Şimdi ise “Hiçbir şeyle ilgilenmiyorlar” dediğimiz gençlerin aslında çok şeyle ilgilendiği ortaya çıktı. Artık genç seyirci çoğunlukta. Buna çok seviniyorum.
Onlar için oynuyoruz.

Haberin Devamı

“Türkiye müthiş çabuk değişiyor”

Haberin Devamı

İçinde bulunduğumuz dönemle ilgili ne söylersiniz? Türkiye tarihinde nereye denk geliyor bu dönem?
Çok değişik. Çünkü o zamanki sorunlar başkaydı. Basın tümden susturulur, oyunlar yasaklanır, turneler engellenirdi. Şimdi bir baskı var. Bizde hep iktidar muhalefetten rahatsız oluyor. Tahammül edemiyor çatlak seslere. Onları bir şekilde susturmak istiyor.

Ülkenin durumu nedeniyle moralinizin bozuk olduğunu söylemişsiniz. Hiç umudunuz yok mu?
Var. Çünkü müthiş çabuk değişen bir ülke. Gençlerde de müthiş bir potansiyel varmış; Gezi olaylarında gördük. Üzerimize geçirilmek istenen kılıfın devamlı olmayacağını düşünüyorum. Bu kolay kolay böyle devam etmez. Ortaya çıkan tüm bu pislikler örtülü kalamaz. Güneş balçıkla sıvanmaz yani...

Haberin Devamı

“Yardımın kesilmesi toplu cezalandırma”

Tiyatrolar için yardımlar çok önemli. Fakat bir yandanda yardımların kesilmesi özgürlük adına hayırlı olmuş olabilir mi?
Bu yardımlar Kenan Evren döneminin sonlarında başladı. Ardından gelen diğer iktidarlarla da devam etti. Başlangıçta ben çok korktum. “Biz bu parayı alırsak, bize bir şeyler empoze etmeye kalkarlar” diye düşündüm. “Gölge etmesinler, başka ihsan istemem” diyerek iki yıl bu yardımları almadım. Sonra baktım ki politik tiyatrolar sivri sivri oyunlar oynasa da parayı alıyor. Sonra “Bu bizim hakkımız. Halkın ödediği vergilerden geliyor” diye düşündük ve aldık. Kuşkuyu hep taşıdık ama. Geçen seneyse birdenbire birçok tiyatronın yardımı kesildi. Bu hiç görülmemişti. Bu vahim. Bu toplu bir cezalandırma. Biz kendi yağımızla kavrulmayı da biliriz. Seyirci geldikten sonra her şeyin üstesinden gelinir. Ödenek kesildi diye tiyatro yapmayı bırakacak değiliz. Bilakis ben daha da hırslanıyorum.

Her hafta sahnede

Tek kişilik oyun “Bir Delinin Hatıra Defteri”, 3 Aralık’ta Trump Towers Sahnesi, 6 Aralık’ta Kenter Tiyatrosu,
8 Aralık’ta Kadıköy Halk Eğitim Merkezi,
10 Aralık’ta İzmit Sabancı Kültür Merkezi, 11 Aralık’ta Kozzy AVM,
12 Aralık’ta Kenter Tiyatrosu, 13 Aralık’ta Kenter Tiyatrosu,
15 Aralık’ta İzmir Sabancı Kültür Merkezi’nde izleyicilerle buluşacak.
Detaylı bilgi için: Tel: (0212) 246 35 89.

“Memet Ali Alabora’ya olanlar paranoyakça bir komplo teorisi”

Memet Ali Alabora’nın “Mi Minör” oyunu fezlekelere girecek kadar hedef gösterildi. Oyunu biliyor musunuz? Ne söylemek istersiniz?
Bundan daha saçma bir şey olamaz. Oyunu biliyorum. Böyle bir şey nasıl akla gelebilir, Gezi olaylarının
nasıl burdan çıktığı düşünülebilir anlamıyorum. Paranoyakça bir komplo teorisi. Akıl alır gibi değil. Öyle bir linç kampanyası geliştirdiler ki hiçbir suçu olmayan bir insan yurt dışına gitmek zorunda kaldı. Buraya geldiği anda yakasına yapışacakları kesin. Kafaları öyle çalışıyor. n