25.02.2025 - 07:02 | Son Güncellenme:
EFNAN ATMACA
EFNAN ATMACA- Nitelikli edebiyat çevirilerini desteklemek amacıyla verilen Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nün sahibi, Kenzaburo Oe’nin Can Yayınları’ndan çıkan “Suda Ölüm” romanını Japoncadan Türkçeye çeviren Ali Volkan Erdemir oldu. İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından veriler ödülün gerekçesinde “yıllardır sabır ve ustalıkla sürdürdüğü Japoncadan Türkçeye çeviri pratiğinden damıtılmış, nitelikli bir metne imza atmıştır” sözlerine yer verildi. Haruki Murakami’nin kitaplarının çevirisiyle de bilinen Erdemir çevirmenliğin ve yazarlığın yanı sıra Erciyes Üniversitesi Japon Dili ve Edebiyatı kürsü başkanlığı görevini yürütüyor. Bu vesiyle Erdemir’le Japoncadan Türkçeye çeviriyle son dönem gündemde olan yapay zekânın çevirmenliğe el atmasını konuştuk.
* Öncelikle Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nin kazanmanın sizin için anlamını sormak istiyorum.
Adımın, akademisyen, çevirmen ve ilk Kültür Bakanımız Prof. Dr. Talât Sait Halman’la bir çalışmam üzerinden anılması, benim için büyük bir mutluluk. Yine akademisyenlikle çevirmenliği bir arada yürütmeye devam etmem için de büyük bir motivasyon kaynağı.
*Sizi daha çok Murakami’nin çevirmeni olarak tanıyoruz. Japoncadan çeviri yapmak çok zor olsa gerek. Özellikle kültürel detaylar önemli yer tutuyor. İki kültürü nerede buluşturuyorsunuz?
Japon dili özelinde, özellikle Japon düşünce tarzına özgü muğlak ve örtük ifadeleri çevirmek güç olabiliyor. Çevirilerimin kontrolünü İngilizceden yapan editör arkadaşlarımla İngilizce metinlerde bu gibi yerlerde, asıl metinde olmayan açıklayıcı cümlelerin eklendiğini gördüğümüz örneklerle karşılaşıyoruz. Yine Japon kültürü, toplumu ve tarihine göndermelerinin bizimkinden çok farklı olduğu yerler çıkabiliyor, sekiz milyon tanrılı Şintoizm de ayrı bir yaklaşım biçimi gerektiriyor, Batı bu tanrılara ruh diyor mesela. Japonya’ya özgü böyle yerlerde dipnotta bilgi vermeyi yeğliyorum. Öte yandan, okurun Japon kültürü bilgi birikimi ve deneyimine göre yazarla, metinle kurduğu bağ da farklı derecelerde şekilleniyor.
*Yapay zekâyla çeviri tartışmaları için ne düşünüyorsunuz?
Yapay zekânın, insanlığın edebiyat ve sanat özelinde binlerce yıllık birikimle oluşturduğu estetik hâlleri ve insana özgü duyguları aktarabileceğine inanmıyorum. Ancak endişem, günümüz insanlarının giderek yapaylaştığı, duyarsızlaştığı bir dönemde, yapay zekâya yaptırılan işlerin gerçeğinden ayrılamayacak kadar tatsız bir beğeni ortamına, bir gerilemeye doğru gidiliyor oluşu.
‘Pazarlama stratejileri ilgiyi de artırıyor’
Başta olmak Japon edebiyatı olmak üzere Uzakdoğu edebiyatının Türkiye’de sevilmesini ve çok okunmasını neye bağlıyorsunuz?
“Uzak ama yakın ülke” Japonya ülkemizde her zaman ilgi görmüştür. 1960’larda edebiyat, 1980’lerde “Shogun” ve Akira Kurosawa’nın filmleriyle salt bir dost kurulmakla kalmamış, kültürel açıdan da merakımız beslenmiştir. Son yıllarda Kore ve Çin edebiyatı çevirileri de çok okunuyor. Özellikle Japon ve Çin edebiyatının köklü bir geçmişi var, bir okur olarak hem konu hem de yazım tarzı açısından bu zenginlik ilgimi çekiyor. Bununla birlikte, yine son yıllarda “bir pazarlama stratejisi de söz konusu galiba” diye düşünmeden edemiyorum. Çünkü İngilizce ve Türkçede yayımlanan Uzakdoğu romanlarına baktığımda -bunları ben de severek takip ediyor ve okuyorum- kedi, kütüphane ve küçük dükkânların bulunduğu, sıcak insani temaları vurgulayan eserlerin öncelikli yer aldığını görüyorum.