30.01.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Özge Özdemir
İSPANYA
Yunan akademisyen Kechriotis’in vurguladığı öfke, 15 Mayıs 2011 tarihinde İspanya’da patlak verdi. Adını protestoların başladığı günden alan 15-M hareketi, Öfkeliler, Gerçek Demokrasi Şimdi ve Geleceği Olmayan Gençlik gibi oluşumlarla İspanya’nın bütün şehirlerine yayıldı. Ülkenin en büyük şehirlerinde her pazar günü milyonlarca insan, ekonomik krizin yarattığı zorluklara, işsizliğe ve maaşların düşmesine isyan etti.
Yunanistan’da olduğu gibi gençler arasında işsizliğin çok yoğun olarak görülmesi, İspanya’nın apolotik olduğu düşünülen gençlerini işgal hareketlerine yöneltti. Boş binalar politik merkezlere dönüştürüldü, Madrid ve Barcelona gibi ülkenin en büyük şehirlerinin meydanlarında işgal eylemleri yaşandı. Polis uzun süren işgal eylemlerine müdahale etmeye çalışsa da her yaştan vatandaşın tepkisiyle karşılaştı. Bu yüzden İspanya’da NİNİ yani “ne okuyan ne çalışan” (Ni estudia ni trabaja) olarak nitelendirilen bir kuşak, ülkenin politik geleceğini belirlemeye başladı.
Akademisyen bir parti
Podemos (Yapabiliriz) adlı siyasi parti ise bütün bu öfkeyi arkasına alarak 2014’ün başında kuruldu. Kurulduktan sadece beş ay sonra düzenlenen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 8 oy olarak Brüksel’e 8 milletvekili gönderdi. Partinin lideri ise Complutense de Madrid Üniversitesi’nin siyaset bilimi bölümünde öğretim görevlisi ve yazar olan Pablo Iglesias Turrion. 36 yaşındaki Iglesias, yakın arkadaşı olan SYRİZA lideri Aleksis Çipras’tan dört yaş küçük.
“Pablo Iglesias ile Sohbet” kitabının yazarı İspanyol gazeteci Jacobo Rivero, Iglesias’ın entelektüel birikimine ve halkın genç liderin çok akıllı olduğunu düşündüğüne değiniyor. Gazeteci, Iglesias’ın “yeni nesil bir politika” vaat ettiğini söyleyerek Çipras gibi medyanın ve sosyal medyanın dilini çok iyi bildiğini ekliyor. Rivero ayrıca Podemos’un çoğu üyesinin sosyoloji ve siyaset bilimi hocası olduğunu vurgulayarak, ekonomik kriz üzerine çalıştıklarını ve yeni bir plan yaptıklarını söylüyor.
Söylem yeni
Rivero, SYRİZA ve Podemos’un radikal solun geleneksel dilinden farklı ve yeni bir dil sunduğunu söyleyerek, “Güney Avrupa’da SYRİZA ve Podemos, yeni bir şey yapmaya çalışıyor. Birçok insana yeni bir pencere açıyorlar; çünkü bu kriz ortamında karşılarında sadece radikal sağ var. Tasarruf kararlarına ve Almanya’nın dayattığı ekonomik politikalara karşı beraber farklı bir şey yapmaya çalışıyorlar. Yeni bir Avrupa şansını ortaya koyuyorlar. Özünde insan hakları ve vatandaşlık haklarının dilini konuşuyorlar” diyor. Rivero, 2004 ve 2011 yılları arasında İspanya’nın başında olan sosyalist başbakan Jose Luis Rodriguez Zapatero yönetiminde vatandaşların sol ve sağ partilerin aynı ekonomik politikaları yaptığını düşündüğünü belirtti. “İnsanlar, demokrasinin yeniden inşa edilmesi gereken bu zamanlarda komünist partinin de farklı bir şey yapmadığını düşünüyor. Ancak Podemos insanlarla konuşuyor ve onlarla hareket ediyor. Orta sınıf gittikçe yara alıyor. Demokrasinin en önemli değerleri sağlık ve eğitim. Ancak tasarruf politikalarıyla en çok bu kalemler kısılıyor. Podemos ise “Biz sosyalizm ve komünizmden bahsetmiyoruz, refah toplumundan bahsediyoruz. Herkes için bir ekonomik çözüm sunmaya çalışıyoruz’ diyor” açıklamasında bulunan Rivero, gençlerin yaşadığı sorunlara eski politikaların ve yaşlı siyasetçilerin çözüm sunamayacağını aktarıyor.
Solun dikkati Güney Avrupa’da
SYRİZA’nın yıllar içinde büyüdüğünü ve güçlendiğini aktaran Rivero, Podemos’un önümüzdeki seçimlerde bir bölgeyi, şehri ya da ilçeyi bile ele geçirmesinin önemli bir gelişme olacağını kaydediyor. Çünkü Rivero’ya göre Podemos’un medyanın tekelini ilk başta kırması çok zor. İspanyol gazeteci, bütün Avrupa’nın gözünün İspanya ve Yunanistan’a diktiğini belirterek Fransa ve İtalya’dan çok sayıda sosyalistin Madrid’e gelip eylemlere katıldığını söyledi. Rivero’ya göre, “Son 15 yıldır sol gözünü Güney Amerika’ya dikmişti, ancak şimdi solun dikkati Güney Avrupa’nın üzerinde”.
YUNANİSTAN
Bütün dünyayı etkisi altına alan küresel ekonomik krizin en çok yıprattığı ülkelerden biri Yunanistan. 2010 yılından beri gençler arasında işsizlik yüzde 50’ye kadar çıktı. Emekli maaşlarında yapılan kesintiler ve gelirlerin ciddi oranda düşmesi, yaşam kalitesini olumsuz etkiledi. Bu yüzden Yunanlar, uluslararası kurumlara kafa tutarak borçların azaltılacağını vaat eden SYRİZA’yla yeşeren umuda tutunmuş durumda. Bu umut sadece Yunanistan’la da sınırlı kalmıyor, İspanya gibi krizden etkilenen ülkelerde radikal sol yeni bir geleceğin sözünü veriyor.
Öfke ve intikam
Boğaziçi Üniversitesi’nin tarih bölümü öğretim üyesi Vangelis Kechriotis, Yunanistan’da SYRİZA’nın seçilmesini 5 yıl süren kemer sıkma politikalarının ardından yaşanan bir “öfke patlaması ve intikam” olarak değerlendiriyor. Bunun kaçınılmaz bir son olduğunu ve önceki iktidara duyulan tepkiden kaynaklandığı belirten Kechriotis’e göre sonuçların sevindirici yanı, oyların sağ yerine sola kayması.
Bir önceki başbakan Antonis Samaras’ın sağ partisi Yeni Demokrasi’den ve merkez sol parti PASOK’tan SYRİZA’ya geçen milletvekillerini hatırlatan Kechriotis, SYRİZA’nın yeni bir merkez sol olabileceğini belirtiyor. Kechriotis ayrıca SYRİZA’nın son bir yıldır daha çok merkeze kaydığını vurguluyor.
Umut olabilir
Kechriotis, Samaras’ın son zamanlarda merkezden vazgeçip aşırı sağa kaymasının ve komünist partinin yaptığı hataların radikal solun güçlenmesini sağladığını aktarıyor. SYRİZA’nın hümanist Avrupa solu geleneğinin içinde yer aldığını vurgulayan Yunan akademisyen, “SYRİZA 90’lı yılların sonunda kuruldu. SYRİZA ne kadar Almanya’ya ve kemer sıkma politikalarına karşı dursa da Avrupa geleneği genlerindedir. Bundan kolay kolay ayrılamaz, bir komünist parti değil” diyor.
Bu yüzden Kechriotis’e göre SYRİZA, “sadece merkeze kaymış ya da konjonktürel bir parti değil, derin bir Avrupa geleneğinden gelen bir kültüre sahip.” Kechriotis, SYRİZA’nın ancak Yunanistan’la kalmayıp bütün Avrupa’ya yayılan bir umudun kaynağı olabilirse başarılı olacağı görüşünü, “Neoliberal politikaların gevşeyebileceğini görüyoruz. Eğer bu başka ülkelerde, özellikle güneyde bir sinyal olarak algılanırsa ve karar alma mekanizmaları gevşetilebilirse, bu bir umut olarak algılanabilir. Başarı ya da başarısızlık buna bağlıdır” diyerek dile getiriyor.