04.09.2020 - 01:01 | Son Güncellenme:
Büyük şehirde kurumsal hayatın gerekliliklerini tahmin edebilirsiniz; güzel giyinmek, lüks ve güzel yaşam adı altında gündelik şeylere bile binlerce lira para harcamak zorunda kalıyoruz.
Kendimizi bir marka olarak gördüğümüz için; sadece örtünmek için olan giyimimize, kuaför masrafımıza, her renginden olan ayakkabılarımıza derken şirkette kazanmış olduğunuz maaşı yine şirkette kabul görülmek için harcıyoruz.
Motosiklet ile tanışıp doğada kamp yapmaya başladığımda aslında ne kadar dar bir çemberde ve kısır döngüde olduğumuzu anladım.
Bir süre işime devam edip sonrasında çocukluk hayalim olan ama hep ertelediğim Düldül’ü alarak ilk adımı attım.
Daha önce herhangi bir fuarda karavanı canlı olarak incelemişliğim dahi yok.
Sadece bir gün yapacağım hayali ile izlediğim belgeseller, okuduğum blog yazıları ve videolardan ibaretti tüm tecrübem.
Düldül bir sucu minibüsü iken bir eve dönüşecekti ve ben elektrik dışında hiçbir konuya hakim değildim.
Yalıtımda kullanacağım malzemeden mobilyada kullanacağım ahşabına kadar sürekli araştırdım, bilgileri işin uzmanlarını bulup teyit ettirdim.
Konuyla alakalı kimi zaman bir fabrika müdürü ile görüştüm kimi zaman bir marangoz ustası ile. Teknik bilgileri öğrendikten sonra uygulama kısmına geçtim ama itiraf etmeliyim ki; kağıt kalem proje bilgisayar ortamından pense çekiç testere ortamına gelmem biraz zorlayıcı oldu.
Vücudumda çeşitli morluklarla söylenirken birkaç ay sonrasında yol kenarında elimde penseyle Düldül’ü tamir eder hale geldim.
Sinop. Dünyaya gözlerimi ilk açtığım şehre çocukluk hayalimi gerçekleştirmiş olarak dönmek tarifsiz bir mutluluktu.
Yeniden doğmak için çıktığım bu yolculuğa doğduğum şehirden başlamak her gün kendi hikayemi yazabilmeye olan inancımı daha çok arttırdı.
İlk zamanlar tedirginlik ve belirsizlik vardı. Çocukluk hayalimi gerçekleştirmiştim evet ama devamı nasıl olacaktı?
Cebinde sadece 2.000 TL ile Türkiye turuna çıkılır mı? Ne yiyip, ne içeceksin? Para kazanma fikirlerin var ama denemedin, emin değilsin.
İlk paramı kazanana kadar hep ne yapacağım sorusuna çözümler üretmeye çalıştım.
Tabii. Özellikle de yola çıkmadan önce izlediğim karavan kanallarının her şeyi güllük gülistanlık göstermesinden dolayı ‘’karavan hayatında bu da mı varmış?’’ dediğim çok oldu.
Hesaba katmadığım zorlukları gördüğümde ilk zamanlar çok zorlandım, durumu kabul edip ‘’daha pratik nasıl yapabilirim’’ diye düşünmeye başladığımda ise işler çok daha kolaylaştı.
Sonrasında ise karavanda yaşam hakkında ne varsa şeffaf bir şekilde anlattığım bir Youtube kanalı kurdum, yaşadıklarımı her gün düzenli olarak görsel günlük tutar gibi paylaşıyorum.
İlk başlarda çok farklı para kazanma girişimlerim oldu. Paramın suyunu çektiği anlarda Muğla’da bir köydeydim köylülerin bahçe işi yaptıklarını görünce eleman isteyip istemediklerini sordum, sonrasında ilk işim mahsul toplamak oldu.
Sonrasında internet üzerinden bulduğum günlük işler kurtarıcım oldu; kimi zaman ev temizliği kimi zaman bulaşık kimi zaman garsonluk.
Daha sonra gittiğim şehirlerin hangi meyvesi meşhur ise onun reçelini yapıp sosyal medyadan sattım.
Ama en keyif aldığım iş sokakta kendi yaptığım soğuk sandviçleri satmaktı. Sonra sokak satışlarıma dezenfektan, kolonya, mendil vb. eklendi.
Salgın başladıktan sonra saydıklarımın hiçbirini yapamadım, hobi olsun diye açtığım YouTube kanalımdan kazanç sağlamaya çalışıyorum.
İlk zamanlarda sadece beslenme ihtiyacımı karşılayacak kadar kazanıyordum, fazlasını bulabilmem zordu ve bu süreç kısa da olsa yıpratıcıydı.
Sonrasında bulduğum günlük işler beni bir sonraki gezeceğim noktaya kadar götürecek yakıtımı karşıladı.
Gittiğim lokasyonlarda yaptığım reçeller ve sandviçler beni gezdirmeye yetiyordu ta ki pandemi süreci başlayana kadar…
Çocukluk hayalim için yaptığım işler ofis işine nazaran bedensel olarak yorucu olabiliyor. Yalnız güçlenmeme ve değişmeme hizmet ettiğini hatırladığımda çabucak motive olabiliyorum.
Süüüüüüt mısır (: Akşam vakti adres sormak için durduğum sokak satıcısının yanında çalışmışlığım var.
Karavanı gördüğünde hikayemi dinlemek istedi o anda bastıran kalabalık olunca elime bir önlük verip tezgahın başına geçirdi.
Koca kazan mısırları ‘’Süüüt mısııır’’diye bağırarak üç saat içinde eritip gece de orada konaklamıştım.
Yukarıda anlattığım balon karavan hayatı paylaşımlarından dolayı ‘’benim ne işim var burada’’ dediğim oldu ama asla eve dönmeyi düşünmedim.
Çünkü ben yeni yerler görmek için değil kendi eksik parçamı bulmak için yola çıktım. Yolculuktan çok yolda yaşamak benimkisi…
Karavanımın yalıtımı var ama uygun olduğu çok söylenemez.
97 model bir sucu minibüsü ve zamanında yaptığı kazalar sebebiyle aracın her yerinden rüzgar giriyor.
Isınma sistemi de olmadığı için kışı sıcak yazı soğuk şehirlerimizde geçiriyorum.
Korkuyorum. Hem de çok korkuyorum. Sadece korkularımın hayalim önüne geçmesine izin vermek istemiyorum.
Bunun yerine güvenli bulduğum; Petroller, karakol otoparkları veya karavan parkları gibi yerleri tercih ediyorum.
Ayrıca karavanımın içinde ve dışında kendi önlemlerim var.
Şu an Çorum’dayım. Bölge olarak dile getirmek gerekirse Karadeniz, Akdeniz ve İç Anadolu olmak üzere toplamda 18 şehir gezdim.
Amacım tüm Türkiye’yi köy köy kasaba kasaba gezebilmek ama turist gibi değil de oranın yerlisi gibi…
Türkiye’yi gezerken kırsal bölgelerde kalmış çocuklarımızın yüzünde tebessüm oluşturmak istiyorum.
Karavanım Düldül’ü ‘’Mavi Düldül Çocuk Sinemasına’’ çevirerek köyleri gezip çocuklarımızın sinema filmi izleyebileceği, palyaçolar ile boyama etkinlikleri yapıp çeşitli oyunları oynayacağı sonunda hepsinin hediyelerini alıp evlerine mutlu döndükleri minik bir festival yapmak istiyorum.
Geçen sene kışın terlikle okula gelen çocuğun götürdüğüm bot yerine palyaçonun saçının gerçek olup olmadığını ilgilenmesine tanık oldum.
Çünkü dış dünya ile bağlantıları yok, hayatında bir kez bile köylerinden merkeze inmemiş çocuklarımız var.
Elbette bu hayalimin önümdeki en büyük engel maddi kaynak ve pandemi…
Karavan hayatından soğutacak kadar rahatsız edici zorluk belirtemem ama birkaç unsur var ki alışana kadar biraz zorlayıcı olabiliyor.
Benim için en zor alıştığım sıcak su idi, kafamdan aşağı hiç durmaksızın akan bir sıcak su hala özlerim.
Sonrasında sürekli tozlanan/dağılan bir evinizin olması temizlik rutini oluşturana kadar sinir bozucu olabiliyor.
Küçük bir alana eşyalarınızı sığdırmakta en kullanışlı dizaynı bulana kadar zor oluyor, bir eşya bulmak için her şey bir anda dağılabiliyor.
Benzeri zorluklar hep var oluyor, sorunu çözmenin daha kolay bir yolunu bulmanıza bakıyor iş.
Genelde biriktirmeden hemen elimde yıkıyorum. Alt-üst kıyafet yıkamak sadece 10 dakika sürüyor.
Yalnız yıkamayıp biriktirdiysem ve büyük eşyalar (yorgan,pike) varsa şehir merkezlerindeki çamaşırhanelere veriyorum.
İşte o tam bir tatlı bela. Köpek sahibi olmak başlı başına zorken küçük bir yaşam alanında çok daha zor olabiliyor.
Mesela kumsaldaki kumları tüyleri arasında yatağınıza getiriyor ya da yürürken bir anda çamura bulanıp karavanın içine bilinçsizce giriveriyor.
Seyreyle cümbüşü böyle zamanlarda. Sürekli onu rahatsız etmeden çözümler bulunca ( her yere örtü sermek vb.) daha kolaylaştı işim.
Çözüm bulamadığım tek sorunumuz doğası gereği korumacı olduğu için doğada yaşayan bazı canlıları tehlikeli olarak görüp kovalamaya çalışıyor.
Tedirgin olduğum noktalarda, hiç hoşuma gitmese de tasma ile güvenlik sağlıyorum.
Kısaca ihtiyaçlarını dile getiremeyen bir çocukla berabersiniz ve yaptığının ne ile sonuçlanacağını bilmiyor.
Avantajları saymakla bitmez ama kelimelere sığdırmam gerekirse; herhangi bir ağrım olduğunda hissedip, stresimi azaltan motivasyonumu sürekli yüksek tutan enerjik yol arkadaşım o benim .