28.12.2024 - 15:58 | Son Güncellenme:
Bu gizemli madde öyle farklı bir yapıya sahiptir ki ışığı ne emer ne de yansıtır, bu sebeple de teleskoplar ya da çeşitli gözlem cihazlarıyla görülemez. Ancak bilim insanları, galaksilerin, gezegenlerin hareketlerini ve kütleçekimsel etkilerini inceledikleri taktirde, bu görünmez maddenin varlığını net bir şekilde görebiliyorlar. Evrenin neredeyse tamamını kaplayan bir madde ve aslında, bizde dolaylı olarak onun içindeyiz.
Karanlık madde fikri, ilk olarak 1930’lu yıllarda İsviçreli astronom Fritz Zwicky’nin galaksilerin hareketlerini incelerken fark ettiği bir anormallikle ortaya çıktı. Zwicky, galaksiler, yalnızca görülebilir maddelerine bakıldığında çok daha yavaş dönmeleri gerektiğini düşünüyor. Ancak ortada bir gariplik söz konusuydu, çünkü tahminlerinin aksine, çok daha hızlı dönüyorlardı. Bu hızın açıklaması olarak ise, görünmeyen bir maddenin galaksileri bir arada tuttuğu fikri, yani karanlık madde fikri ilk o zaman doğdu.
Karanlık maddeyi ne gözümüzle görebiliriz ne de herhangi bir cihazla ölçebiliriz. Bunun nedeni ise bu maddenin ışık ya da bilinen diğer elektromanyetik dalgalarla hiçbir şekilde etkileşime girmemesidir. Ancak, kütleçekimsel etkisi sayesinde çevresindeki galaksilerin ve yıldızların hareketlerini etkilediği gözlemlenebiliyor. Karanlık madde bu açıdan hem gizemli hem de evrenin temel yapı taşlarından biri kabul edilir.
Bu gizemli madde evrenin yüzde 95’lik kısmını kaplıyor demiştik değil mi? Her tarafa eşit şekilde yayılmış halde duruyor. Peki, onu daha iyi şekilde anlarsak, hakkında daha fazla bilgi edinirsek, aslında evren ve onun geçmişi hakkında da bilgi edinmiş olmaz mıyız? İşte, bilim insanları da tam bu sebeple, evrenin nasıl oluştuğunu ve neden bu şekilde göründüğünü anlamak adına karanlık madde üzerine araştırmalar gerçekleştiriyor. Karanlık maddeyi anlamak, öğrenmek, tanımak, yalnızca evrenin sırlarını değil, varoluşumuzun da temelini keşfetmek anlamına geliyor denilebilir.