03.12.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Berlin, dünya siyasetinin en önemli kentlerinden biri. Soğuk savaş döneminde bu karşıtlığın simgesi haline gelen kent, günümüzde Birleşik Almanya'nın başkenti olarak turistler için de oldukça cazip bir rota.
Spree ve Hevel nehirlerinin arasında iki farklı balıkçı köyleri Cölln ve Berlin'in birleşmesiyle kuruldu. Tarihte bu iki köyden ilk kez 13. yüzyılda söz edilirken 14. yüzyılda genişlemeyle birlikte Cölln ve Berlin birleşti.
Berlin, 17. yüzyılda Prens Friedrich Wilhelm devrinde kıtanın en hoşgörülü kentlerinden biri haline geldi. Gittikçe büyüyen kente Avrupa'nın farklı yerlerinde çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya olan Yahudilerin yanı sıra Fransızlar ve Lehler de taşınmaya başlar.
1701'de 1. Friedrich Prusya Kralı olarak tac giymesinden itibaren kentin başkent olarak siyaset sahnesinde yer almaya başladı. 18. yüzyılda kentin nüfusunun %20'sini Fransızlar oluştururken Berlin nüfus bakımından büyümeye de devam eder.
19. yüzyıldaki dünyayı saran yeniliklerden Berlin de nasibini alır. Fransa-Prusya Savaşı'nın ardından kurulan Alman Birliği ile birlikte Berlin, Almanya'nın yeni başkenti oldu.1871'de Almanya'nın başkenti olan Berlin, bu özelliğini bir daha hiç kaybetmedi.
19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında kent git gide büyüdü. Bunda kuşkusuz sanayileşme ve kentin zenginleşmesinin de payı büyük oldu. Bu dönemde kentte yeni yerleşim yerleri açıldı. Berlin'e yakın Schöneberg ve Spandau gibi yerleşim birimleri kente dahil oldu.
Birinci Dünya Savaşı sırasında kent ciddi bir zarar görmese de Alman ekonomisi yerle bir oldu. Ekonomik kriz, korkunç boyutlara ulaşan enflasyon elbette başkent Berlin'i de olumsuz etkiledi. Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Weimar Cumhuriyeti tarihin en kanlı yıllarının da ortaya çıkışına neden oldu.
Ekonomik kriz ve savaşın yıkımıyla büyük bir bunalımda olan Alman toplumu, 1933'ten itibaren Adolf Hitler'i başa getirir. Bundan sonraki süreçte yayılmacı bir politika izleyen Hitler, Berlin'e iddialı yapılar inşa ettirmeye başladı. Havaalanı, olimpiyat stadyumu, yeni bulvarlar bu dönem dikkat çekti.
1939'da başlayan İkinci Dünya Savaşı ile birlikte dünya sarsılırken Berlin bir süre bu olumsuzluktan etkilenmedi. Ancak savaşın seyri değişip Sovyet ordularının Alman kuşatmasını kırmasıyla birlikte işler Berlin için de farklılaştı. 1945 yılına gelindiğinde kayıtsız bir şekilde teslim olan kent neredeyse yerle bir oldu. Savaş, geride yüz binlerce ölü bıraktı. Toplama kamplarında hayatlarını kaybeden Yahudiler için Berlin'in merkezinde Brandenburg Kapısı'na çok yakın bir konumda "Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtı" inşa edildi.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikan, Sovyet, İngiliz ve Fransız askerleri tarafından yönetilmeye başlayan harabe haldeki şehirde yeniden kalkınma hamlesi başladı. Bu kapsamda kentte, bombardıman sonucu yıkılan pek çok yapı aslına uygun bir şekilde yeniden inşa edildi.
Bu devirde hummalı bir inşaat sürecine girmeye başlayan kent aynı zamanda yeni bir savaşın da simgesi olacaktı. Batı ve Doğu, Amerika ve Sovyetler Birliği arasındaki bu soğuk savaşta Berlin her iki cephenin tam ortasında kaldı. 13 Ağustos 1961'de inşa edilmeye başlanan Berlin Duvarı, bu soğuk savaşın en gözle görülür sonucu haline geldi.
Berlin'in batısı Amerikan, doğusu ise Sovyetler kontrolüne giren kent resmen ikiye bölünmüş oldu. Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nin başkenti olan Doğu Berlin ve Federal Almanya'nın bir parçası olan Batı Berlin farklı mimari anlayışlarla gelişmeye devam etti. Bu dönemde kentin batı yakasına çok sayıda Türk işçi ve sonrasında da aileleri göçmen olarak yerleşmeye başladı. Günümüzde başta Kreuzberg olmak üzere Berlin'in geneli, Avrupa'da Türklerin en çok yaşadığı kentlerden biri olma özelliği taşıyor.
1989'un Kasım ayında yıkılan duvar aslında iki kutuplu dünya anlayışının bitişinin de habercisiydi. Federal Almanya'nın savaştan sonra Bonn'da olan hükumet merkezi 1991'den itibaren yeniden Berlin'e taşındı ve kent Birleşik Almanya'nın başkenti oldu.
1990'lı yıllardan itibaren Charlie Check Point ve Berlin Duvarı sadece birer turistik nokta olarak ziyaretçilerini ağırlayan yerlere dönüştü.
Berlin günümüzde Avrupa'nın en dinamik kentlerinden biri. Başkentlerin o diplomatik ve kasvetli havasından uzak. Evet, belki iklim olarak Berlin soğuk hatta kasvetli bir havada ancak bu kentin yaşamına pek yansımıyor gibi. Başta Mitte olmak üzere pek çok bölge, 4 milyon nüfuslu kentin eğlence hayatına yön veriyor.
Alexanderplatz gibi kentin hem tarihi hem daimi merkezlerinin yanı sıra pek çok bölgede bulunan konser salonları, gece kulüpleri başta cuma ve cumartesi geceleri olmak üzere hemen hemen haftanın her akşamı Berlinlilerin yanı sıra turistlerle de dolup taşıyor.
Berlin denince elbette akla gelen şeylerden bir diğeri de kültür ve sanat. Eğlence hayatı kadar çok çeşitli bir kültür-sanat dünyasına sahip olan Berlin, bir kilometrekarelik bir alanda Müzeler Adası olarak bilinen bölgeye ev sahipliği yapar. Ünlü Bergama Sunağı'nın yanı sıra, Mezopotamya, Anadolu ve Yunanistan'dan çok sayıda tarihi eserle birlikte ünlü sanat eserlerinin sergilendiği bu bölge turistlerin ilgi odağı.
Kent içi ulaşım Berlin'in ünlü olduğu diğer bir nokta. Avrupa'nın en eski metro ağlarından birine sahip olan Berlin açıldığı 1902 yılından bu yana hizmet vermekte. Günümüzde 173 istasyonun bulunduğu Berlin Metrosu'nda 10 hat mevcuttur.