‘Şeflerin Düeti’ tadımı için Kıbrıs’taydım. Yemek kültürünü, sanat, tarih, ekonomi ve sosyolojik açıdan inceleyen, aşk dolu bu düet, bizi sürpriz bir mutfak yolculuğuna da çıkarıyor...
Kıbrıs, Afrika, Asya ve Avrupa’nın kesişim noktasında yer alan bir ada olarak tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yaptı. Kültürel etkileşimlerin ve zengin geçmişin izlerini taşıyan Kıbrıs’ın bir sürprizi de aşk, savaş ve efsanelerle örülü bir yaşam mozaiği sunması. Mitolojik figürlerden efsanevi aşklara kadar pek çok hikâye Ada’nın tarihine işlemiş. Efsaneye göre; Kronos, Kral Babası Uranos’u denize düşürdüğünde oluşan köpüklerden dünyanın gelmiş geçmiş en güzel kadını Afrodit doğar ve rivayete göre Kıbrıs’ta karaya çıkar. Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit, ışığını bu Ada üzerinden dünyanın her tarafına saçar. Kaynaklara göre Kıbrıs, Roma İmparatorluğu’nun efsanevi komutanı Antonius tarafından, büyük aşkı Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya hediye edilir. Shakespeare’in, Othello’nun Desdemona ile trajedik aşkında, Mağusa Kalesi’nden ilham aldığına inanılır. Antik çağlardan yakın tarihe pek çok aşkın yaşandığı yerdir Kıbrıs. Konuya mutfak kültürü açısından bakarsak her yemek bir hikâye anlatma fırsatı sunar.
Kısa süre önce, Elexus Otel’de antik çağlardan günümüze yüzyıllar boyunca yaşanan bu aşklardan ilham alınarak hazırlanan ‘Şeflerin Düeti’ menü tadımı için Kıbrıs’taydım. Gastronomi, yemek kültürünü; sanat, tarih, ekonomi ve sosyolojik açıdan inceleyen çok disiplinli bir alan. Mutfak yolculuğunu çekici kılan bu katmanlı yapı gastronomi turizmi için önemli bir potansiyel sunuyor. Otel’in executive şefi Veli Bayraktar ve Murat Bozok, bu yıl dördüncüsü yapılan etkinlikte tarifi olmayan aşklar gibi, ilk bakışta zıt ve uyumsuz görünen, fakat bir araya geldiklerinde birbirini tamamlayan yemekleri başarıyla buluşturdular.
Tatlı tabağı gecenin sürpriziydi
Ada’da yetişen çitlembik ile hazırlanmış kıtırlar, Kıbrıs tarhanasıyla yapılmış ekmekler, zeytin, zeytinyağı, nane ve soğanın harmanlandığı bulla geceye eşlik eden üç farklı ekmekti. Yerel adaçayı ve trüf mantarıyla lezzetlendirilmiş balkabağı çorbasıyla başlangıç yapıyoruz. Salatamız ise keçi peyniriyle tamamlanan poşe armut brulee. Körili deniztarağıyla yeşil elma tam da zıtların aşkı kıvamındaydı. Izgara levrek ve pırasa spagetti pek hoştu. Ihlamurla füme edilmiş kuzu sırtının yanında kolokas ve kuru incirle servis edilen yemeğin ardından gelen bol çeşitli tatlı tabağı gecenin sürpriziydi.
Gastronomi turizmi açısından müthiş bir hazine
Kıbrıs mutfağı Akdeniz ve Ada’dan geçmiş farklı kültürlerin lezzetleriyle harmanlanmış çok zengin bir içeriğe sahip. Roma, Bizans, Templiye, Lüzinyan ve Venedik’ten sonra Osmanlı ve İngiliz dönemlerini yaşayan KKTC çok kültürlü yapısıyla rengârenk bir mozaik oluşturmuş. Yani Çakısdezi, kolakası, karayağı, gulumbrası, bullezi, mücendre pilavı, Kıbrıs köftesi, hırsız ve şeftali kebapları gibi lezzetleriyle gastronomi turizmi açısından müthiş bir hazineden bahsediyoruz.
Lezzet durakları
Yeni tanıştığım The Palm House Kıbrıs’taki lezzet rotamda yerini aldı. Sahibi Sezal Aydınlı, Kıbrıs mutfağını yaşatmak için bu işletmeyi hayata geçirmiş. Burada yazın kurutularak kışa saklanan molehiya yemeğini tadabilirsiniz. Molehiya tat olarak size de keskin geliyorsa sıcak suyla iyice yıkadıktan sonra soğuk sudan geçirebilirsiniz. Güzelyurt’taki Mari-Yorgo Kasap’ın mezeleri çok iyi ama mutlaka kuzu etini denemelisiniz. Girne’deki Archway’de zeytin ve soğan kebabı yenebilir. Mağusa’da bulunan Niazi’s’de odun kömüründe pişirilmiş kebaplar birbiriyle yarışıyor. Meze çeşitleri, fırın ve şeftali kebabı ile Gönyeli’deki Bizim Meyhane, yemekleri kadar manzarası da muhteşem olan Bella Pais Gardens, Girne ile Lefkoşa’daki Saraba Ev Yemekleri’nin dolma, köfte ve salata tabağı tavsiyelerim arasında.