ABD’nin kontrolünde olacağı endişesiyle Batı ülkelerini panikleten F-35 savaş uçaklarının, Türkiye açısından hikâyesi, ne anlama geldiği malum... Teknoloji harikası, radara yakalanmayan denilen uçaklar hepten görünmez oldu. Sözde müttefik ABD, paraları ödenmesine rağmen F-35’leri vermedi, hatta Türkiye’yi “küresel katılımcılar” listesinden çıkarttı hiç utanmadan. O süreçte de şantaj, tehdit, yaptırım kepazelikleriyle de Türkiye’yi köşeye sıkıştıracağını sandı aklınca. Dolayısıyla 6-7 yıl öncesinde en çok konuşulan, tartışılanların başında da “Türkiye ne yapacak?” sorusu vardı. Buna da Türkiye’nin tavrı, yanıtı çok netti:
Başımızın çaresine bakarız...
O günlerde biz de “F-35’ler olmazsa dünyanın sonu değil” başlıklı yazımızda (27 Nisan 2019) “henüz hangardan çıkmamış milli savaş uçağımız ve daha başka alternatifler neler olabilir?”in yanı sıra F-35’lerin teknik özelliklerini de sorgulamıştık. Şimdilerde Kanada ve Avrupa ülkelerinin F-35’lerle ilgili güvenlik endişelerine daha o zaman dikkat çeken Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin şunları söylemişti:
“F-35’ler ABD’nin, üreticinin kontrolünde olan bir uçak sistemi. Uçak aktif olduğu andan itibaren merkezle irtibata geçiyor, otomatik olarak beynine yüklenen bilgileri merkeze aktarıyor. Yani F-35’ler istenirse merkezden yönlendirilebilir. F-16’lar böyle değil. ABD’nin bunları yapma şansı yok...”
ABD isterse sistemi kilitleyebilir mi?
“Kilitleyebilir, öyle bir özelliği var. Sattığı gücü kontrol ediyor maalesef. Operasyona giden uçağı arızaya sokup geri dönmek zorunda bırakabilir. Ya da atılan bombanın hedefini saptırabilir. Bu her zaman mümkün...”
ABD, F-35’i vermezse dünyanın sonu değil yani?
“Değil. Çünkü gerçekten F-35’lerle birlikte, ABD sattığı NATO ülkeleri arasında bir istihbarat ağı kurmuş oluyor ya da hepsini kontrol ediyor. Kaynak kodlarını vermediği için bizim yönetim bilgisayarı ya da başka bir şeyi değiştirme şansımız yok. ABD’nin belirleyeceği dışında farklı bir mühimmat koyma şansımız da yok. Yönetim bilgisayarı koyacağınız başka mühimmatı tanımaz...”
★ ★ ★
Yine o dönemde “F-35’ler olmazsa balistik füzeler var” başlıklı yazımızda (20 Haziran 2019) üst düzey bir askeri yetkilinin görüşleri de şöyleydi:
“ABD F-35’leri vermezse, Türkiye onun yerine başka bir şeyi ikame ettirir. İlla uçağın yerine uçak konmaz, balistik füzeler de konur. Türkiye bunu çok kısa zamanda yapacak güce sahip. Roketsan’da 280 kilometre menzilli füzeler üretiliyor. Menzilini çok rahatlıkla bin 500-2 bin kilometreye çıkartır. Gerekirse nükleer başlıklı füzeler bulur. Yeter ki karar versin Türkiye.”
F-35’in yerine balistik füze mi?
“Evet, uçak çok önemli ama Türkiye caydırıcılığını sağlamak için F-35 boşluğunu bir iki sene balistik füze geliştirmek suretiyle doldurabilir. Zaten sahip olması da gerekiyor. F-35’i alsa da almasa da. Çünkü bölgede Suudi Arabistan’da, İran’da, İsrail’de balistik füzeler var, Suriye’de de var. Bu tehdide karşı caydırıcılık sağlayacak balistik füze sistemi de geliştirmek durumunda. Bu arada da kendi uçağımızı geliştirebiliriz.”
★ ★ ★
Bugüne baktığımızda ise işte bu konuşulanların gerçekleştiği çok farklı bir tablo var artık. Türk savunma sanayiinin geldiği nokta nedeniyle dünyanın gözü kulağı Türkiye’de. Dünya markasına dönüşen İHA ve SİHA’larla başlayan hamleler, birçok ülkenin almak için temasa geçtiği milli savaş uçağımız KAAN’dan TCG Anadolu’ya ve uzun menzilli füzelere kadar uzandı ve bambaşka bir noktaya evrildi. Buna çok katmanlı entegre hava savunma sistemi Çelik Kubbe de eklendi. Havada, karada, denizde sürekli yenileri geliştirilen projeler silah sanayiinde dışa bağımlığımızı azaltırken, Türkiye’yi dünya piyasalarında söz sahibi de yaptı. T.C. Devleti çok zor bir irade ortaya koyarak hem müttefiklik hukukundan vazgeçmedi hem yapılan tüm engellemelere, ambargolara, aşağılık tezgâhlara rağmen ana karası, gök vatanı, mavi vatanının savunmasıyla ilgili müthiş bir gelişme sağladı. Olmayanı oldurdu, var olanı da daha da geliştirdi...
★ ★ ★
Yani F-35 olmazsa dünyanın sonu değilmiş!..