Güneş sistemindeki gezegenlerin toplam 180’den fazla uydusu var. Fakat bizim uydumuz olan ayın hepsinden farklı olduğu yönler var.
Ay güneş sistemindeki en büyük beşinci uydu. Bununla birlikte bağlı bulunduğu gezegene oranla en büyük olan uydu.
Ayın diğer uydulara göre bu kadar büyük olması bilim insanlarında ayın ortaya çıkışına dair büyük merak uyandırıyor. Çünkü ay diğer benzerleri gibi kopan astroitlerden ya da gaz ve toz bulutundan oluşmuş olamazdı.
Evrim teorisiyle ünlü Charles Darwin’in oğlu George Darwin, ayın ortaya çıkışına dair bir fikir geliştirdi.
Darwin’e göre ay ve dünya başta tekti, sonrasında ay ayrılarak yörüngede dönen bir uyduya dönüştü.
Bu fikir bir süre çok konuşuldu hatta Pasifik Okyanusu’nun bu ayrımın geride bıraktığı bir iz olduğu düşünüldü. Fakat 20. yüzyılda bu teori çöktü.
Çünkü ayın dünyadan kopması için dünyanın inanılmaz bir hızla dönmesi gerekiyordu.
Darwin’in teorisi çökünce yerini başka bir teori aldı.
Bu yeni teoriye göre Mars büyüklüğünde bir obje (adı Theia) dünyaya çarptı ve bu çarpışmadan kopan bir parça ayı oluşturdu.
Başta çok ilgi görmeyen bu teori astronomlar uzay hakkında daha çok öğrenmeye başlayınca yeniden öne çıktı.
Bu teoriye göre ayın çoğunluğu Theia’dan geliyor. Dünyadan gelen parçalar ise sadece küçük bir kısmı oluşturuyor.
***
Ancak ay taşları ve dünyadaki taşların çok farklı olmaması kafaları karıştırdı.
Ayın oksijen, krom, potasyum, slikon kompozisyonu dünyadakinden ayırt edilebilir gibi değil yani aynı özelliklerde.
Son bulgulara göre ay dünyanın bir zamanlar bir parçasıydı ve başka bir gezegenle etkiye girmeden bir şekilde dünyadan ayrıldı.
Tabi ki bu ayrılık için büyük bir enerji gerekir.
İşte son teorilerden biri, bunun dev bir nükleer patlama sonucu olduğuna işaret ediyor. Atom bombasının 40 trilyon katına denk gelen bir patlamayla bu ayrılığın yaşanabileceği hesaplanıyor.
Yalın anlatımla; uranyum, toryum, pulütonyum gibi radyoaktif maddeler jeolojik hareketlerle bir araya gelirse dev bir nükleer reaktör oluşturup ayın kopmasına neden olabilecek bir patlamaya yol açabilir.
Ve bu ilk duyulduğundaki kadar çılgın bir teori değil.
Artık dünyanın bir zamanlar konsantre uranyum içerdiğini ve bunların nükleer reaktör gibi davrandığını biliyoruz. Başta Gabon olmak üzere dünyanın pek çok noktasında bu tip kalıntılar var.
Not: Yazıdaki bilgiler; Profesör Stephen Hawking’in de katkıda bulunduğu Graham Lawton’ın The Origin of (Almost) Everything -Her şeyin Başlangıcı- adlı kitabındandır.
***
Görüldüğü gibi ayın bilinmezlikleri ve uyandırdığı merak tüm dünya için her zaman çok değerli ve ilham verici olmuş; olmaya da devam ediyor.
Bunları neden mi yazdık?
“Türkiye’nin ay yolculuğu” söylemini duyar duymaz merakımız yeniden uyandı da ondan.
Bu yolculuk ülkemizde kimileri için gerçek, kimileri için hayal olsa da; bize göre bu konuların gündeme gelmiş olması, konuşulması dahi önemli bir gelişme.
Bundan sonrası doğru plan yapmak, ayağı yere basan inandırıcı projeler geliştirmek ve biraz da hızlanmaktan geçiyor.
Evet, Türkiye’nin bu konuda dünya çapında öne çıkan bir çalışması olmayabilir. Fakat SpaceX’in kurucusu Elon Musk ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında yapılan son görüşmenin bundan iki hafta öncesine denk gelmesi, ay projesiyle ilgili bir işaret olarak yorumlanabilir.
Türkiye-SpaceX ikilisinin ortak kuracağı bir yer istasyonu projesi inanın işi başka boyuta taşır.
Son bir not: Dünyamız 4.6 milyar yaşında. İnsanoğlu ise 4.5 milyon yıldır dünya üzerinde yaşıyor. Bu rakamlara bakınca, insan ömrünün kısalığı ve bilimin sonsuzluğunu bir kez daha anlamış oluyoruz. Tartışmalara bir de bu gözle bakılmasında fayda var.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024