İyimser olmak. Kötümser olmak.
Pesimist olmak. Optimist olmak.
Bardağın dolu tarafına bakmak. Bardağın boş tarafını görmek.
Dolara hücum sonrası döviz kurunun yukarı doğru oynaklığı, dev Türk grupların borçlarını uzun vadeye yayma ve yapılandırma iştahının kabarması, Suriye ekseninde ABD-Rusya çekişmesiyle ortaya çıkan kıyamet senaryoları...
Tüm bu gelişmeler ve dahası karamsar olanların hanesine son dönemde hep artı yazıyor.
İyi düşün, iyi olsun
Bardağın sürekli boş tarafına bakanlara elbette diyecek lafımız yok. Duruma göre pozisyon almak, çıkarını korumak herkesin hakkı. Ancak bu söylemlerden sıkılanlar için söyleyeceğimiz enerji artırıcı birkaç söz, aktaracağımız birkaç anektod var. Lüks otelciliğin efsane markası Four Seasons’ın kurucusu ve CEO’su 86 yaşındaki “Isadore Sharp” ile başlayalım... Lüksün duayen ismi ile Kasım 2017’de İstanbul ziyaretinde Boğaz’da bir araya gelmiştik.
Deneyimli işadamıyla yaptığımız sohbette şu notu almışım; “Dünyanın herhangi bir yerinde -Türkiye de buna dahil- her an olumsuz bir şeyle karşılaşabiliriz ama Four Seasons olarak gücümüz ve tecrübemiz yatırım konusunda bizi korkutmuyor, geleceğe iyimserlikle bakıyoruz.”
Bir yatırımcının kötümserlikle asla yol alamayacağının altını çizmişti, Sharp. Hayatı boyunca iş yaparken hep iyiyi düşünerek hareket ettiğini ifade ederek...
“İşler kötüye gidebilir, yapacağımız bu otel yatırımı batabilir” söylemiyle hareket edilseydi, Four Seasons’ın bugüne kadar değil 45 farklı ülke, Kanada’nın bile dışına adım atamayacağını anlatan Sharp, yapılacak
herhangi bir yatırım sonrası kötü bir duruma düşülmesi halinde o anı yönetmeyi bilmenin önemine değinmişti.
Transatlantik durmaz
İngiltere’deki ofisinden birçok ülkede 1 değil, 10 değil, 100 milyarlarca dolarlık yatırımın düğmesine basan Türk finansçı Dalınç Arıburnu ile Mayfair’deki 5 Hertford Club’tayız. Tarih, Mayıs 2017. “Türkiye nereye gidiyor, acaba yabancılar ne düşünüyor?” sorusu merak konusuydu.
Sohbetten aktarıyorum; “Büyük bir okyanus düşünün... Bir de suların içinde yol alan transatlantik gemi. Trilyon dolarlık bir ekonomi olma yolunda ilerleyen Türkiye okyanusta giden bu transatlantik işte. Açık denizdeki çılgın dalgalar gemiye vurabilir, olağan dışı koşullar yolculuğu zorlayabilir... Bu durumda ne olur; okyanustaki transatlantik sağa sola yana yatar, gemi zarar görebilir ama yolculuk devam eder. Ve bu gemi kesinlikle durmaz. Trilyon dolarlık bir ekonominin -içlerinde yabancı yatırımcıların da büyük payının olduğu bir ülkenin- batmasına bu dünyada kimse müsaade etmez. Uluslararası piyasaların Türkiye’ye bakışı da işte böyle.”
Cadde’de neler oluyor?
Biri ABD diğeri İngiltere merkezli, tek ortak yanları “Türkiye’ye yatırım” olan bu ikilinin söylemleri sonrası gelelim günümüze.
Yer, Bağdat Caddesi. Evet o meşhur Cadde. Son dönemde, “Ev fiyatları yarıya indi, mağazalar boşaldı, yolda yürüyen insan bile yok” söylemleriyle anılan, milyon dolarlık ev ve mağazalara, lüks markalara ev sahipliği yapan Cadde.
Ne demiştik, bardağın dolu tarafına bakıyoruz...
Öncelikle şunu hatırlatalım. Bağdat Caddesi değil İstanbul’un Türkiye’nin sağlı sollu mağaza ve yürüme yollarıyla en uzun, en istisnai caddesi. Üstelik sahil hattında... Yüksek değer artışları da işte bu tek olma özelliğinden geliyor. Bırakın cumartesi pazarı, hafta içinde bile yan yana yürümekte zorlanılan ‘Cadde’de, yan yana “ikisi yerli biri Fransız” üç lüks marka yeni yatırıma imza atıyor. Chanel, Beymen ve Vitra...
Bu yatırımların ortak noktası, binaların markaya özel yekpare yapıda olması ve renklerinden yola çıkılacak olursa Cadde’de “beyaz bir sayfa” açıyor olmaları. Beymen ile Vitra’nın tasarım harikası binalarına komşu lüks devi Fransız markanın mağaza yatırımı inşaatından, finansmanına bizzat “Chanel” tarafından yapılmış.
Dört bir yandan gelen felaket senaryolarına kulak tıkamak zor olabilir ama iş alemine düşen “işini iyi yapmak”, “çok çalışmak” ve “geleceğe umutla bakmaktır.”