Türk ekonomisi 24 Haziran’a kadar sürecek “erken seçim” maratonuna girdi. Bundan 10 gün önce iş dünyasında kime sorsanız “Hadi canım ne erken seçimi, imkânı ihtimali yok” derdi. Şimdi hemen herkes “Beklenen bir durumdu” diyor.
Kim ne derse desin bu seçim “sürpriz” oldu. İş alemi için de beklenen bir gelişme değildi. Olan oldu... Şimdi kafalardaki soru şu; “Erken seçimin ekonomiye etkisi ne olacak?”
Buna yanıt bulmak için iş dünyasından görüştüğüm isimler şunun altını net bir dille çiziyor; “Erken seçimin erken açıklanmasına çok sevindik!..” Bu mutluluğun altında yatan sebep “erken seçimin gecikmeyecek olması.”
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin işaret ettiği tarih olan 26 Ağustos veya eylül-kasım arası yapılacak bir seçimin işleri ciddi anlamda duraklatma ihtimali, 24 Haziran noktasında iş aleminin rahatlamasına yol açtı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürpriz yaparak erken seçim tarihini 24 Haziran olarak açıklaması, dolayısıyla kısa bir zaman diliminde bu işlerin bitirilecek olması, yeniden gündemin ekonomiye dönülmesi ihtimalini kuvvetlendiriyor.
Erken seçim tarihinin uzaması halinde ekonomide patinajlı bir sürece girilmesi iş dünyasının 24 Haziran’a ısınmasındaki etken olarak görülüyor.
‘Yatırımlar’ durmamalı
“Erken seçim tarihi tamam peki yatırımlar ne olacak?” diye sorulduğunda, gerek yerli gerek yabancı iş aleminin duruşu şimdilik net görünüyor. 2 aylık erken seçim sürecinin büyük çaplı yatırımların önünde engel olmayacağı düşünülüyor. Türkiye’de önümüzdeki üç beş aya bakarak yatırım yapma döneminin geçmişte kaldığı, bu noktada yatırım yapılırken beş, 10 yıl hatta daha uzun vadeli düşünülmesinin önemine vurgu yapılıyor. Ancak küçük çaplı yatırımlar için düğmeye basma konusunda 24 Haziran sonrasına tarih veriliyor.
Seçime kadar bürokratik tarafta sıkıntıların yaşanması ihtimali ise net bir dille iş dünyasını ürkütüyor.
Adı konulmamış durgunluk
Genelde iş alemi “Erken seçim kararı iyi oldu” görüşünde birleşirken, neden erken seçime gidildiği noktasında da benzer fikirde bir araya geliyor.
Türk ekonomisinde adı konulmamış bir durgunluğun yaşandığı ifade edilirken, 2017’deki Kredi Garanti Fonu (KGF) dopinginin özellikle küçük ve orta boy işletmeleri rahatlattığı, bu durgunluğun büyük gruplardaki etkisinin daha yıkıcı olduğu görüşü paylaşılıyor.
Dev holdinglerden gelen milyar dolarlık yapılandırma başvurularının piyasada sürpriz karşılanmaması da bu gelişmeye bağlanıyor. Şimdilerde piyasada ve bankacılık dünyasındaki asıl korku, bir anlamda “Sallarsan düşerim, gel bu borcu yapılandıralım” diyen grupların ardı ardına dizilmesi ihtimali olarak görülüyor.
Sözde değil özde reform
Peki 25 Haziran’da ne olacak? Erken seçim bittiğinde bir anda piyasalar düzelecek mi? Yatırımlar ardı ardına gelecek mi? Dışarıdan para mı yağacak? Yurtdışına parasını taşımanın bir yolunu arayan Türkler bu telaştan kurtulacak mı?
Bunların yanıtını bilmek elbette çok zor ama iş dünyası adına şu söylenebilir; “Seçim olunca her şey düzelecek diye bir şey yok. Ancak bu bittiğinde ‘Acaba bir 5 yıl acaba ne olacak’, diye düşünülmeyecek.”
Türkiye bu seçimi atlatır
Türkiye temelleri sağlam, iş alemi arzulu, büyüme heveslisi, global dünyada kendine iyi yer arayan bir ülke. Bu yüzden Türkiye bu seçimi atlatır. Ama önemli olan sonrasını iyi planlamak. Ülkenin ihtiyacı olan reformları lafla değil gerçekçi uygulamalarla hızla hayata geçirmek, kesinlikle 24 Haziran sonrası olmazsa olmazımız olmalı.
Bunu yaparken de “Türkiye’yi iyi ve doğru anlatmak” oldukça önemli. Reformların da desteğiyle elbette...
Türkiye seçim sonrası hızla lobi faaliyetlerine yönelmeli. Ancak şu anki gibi her kafadan çıkan sesle değil tek elde toplanan lobicilikle... Burada da en doğru adres Turizm Bakanlığı olarak duruyor.
Gerek yerli ve yabancı yatırımlar gerek “Türkiye algısı” noktasında 25 Haziran’da yeni yönetime çok iş düşüyor.
‘Kaçırma’ demek acaba işe yarar mı?
“Parası olan yurtdışına çıkarsın. İngiltere’den, Portekiz’den ev alın. Aman bir ayağınız yurtdışında olsun...” Bu ve bunun benzeri söylemleri son dönemde bizzat bankacılardan duymak, üstelik bu çağrıya birçok işadamı ve yöneticinin ayak uydurduğunu görmek gerçekten üzüntü verici.
Dün DEİK Genel Kurulu’nda iş dünyasına seslenirken, “Bu ülkenin ve milletin imkânları ile büyüyen herkese yakışan kazancını da aynı yolda kullanmaktır. Bu sözlerim yurtdışına yatırım yapanlara değil varlık kaçıranlar varsa onlaradır” çıkışına imza atan, üstelik bunu daha önce birkaç kez daha ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibinin atacağı adımlar oldukça önemli.
“Mali disiplin” ve “tedbirler” denildiğinde yurtdışına para çıkışının sınırlandırılması, emin olun o ana kadar dışarı para taşıyanları ödüllendirmekten ve Türkiye’ye zarar vermekten başka işe yaramaz.
Nasıl ki, “Faiz insin” denilince faizler düşmüyor bunun yolu gerekli ortamı -mesela enflasyonu aşağı çekmek- sağlamaktan geçiyorsa, yurtdışına parasını çıkarmak isteyenlerin önüne geçmek için de mevcut ortamı atılacak etkili adımlarla rahatlatmaktan başka çare yok.