Bu hafta biraz yurtiçi biraz da yurtdışındaki makroekonomik gelişmelere değinelim. İçerideki önemli gelişme ocak ayı enflasyonu oldu. Dışarıdan bir süredir gündemi sarsıcı haberler gelmemekle birlikte ‘kriz geride kaldı’ demek için henüz erken. Şimdi haftanın sorularına bakarak bu konuları biraz daha açalım.
UMUTSUZLUK İÇİN HENÜZ ERKEN
* Gıda ile alkol ve sigara fiyatlarındaki zamlarla enflasyonda yüzde 7 aşıldı. Merkez’in 2013 hedefi olan yüzde 5’ler bu yıl da hayal mi?
Yüzde 1.65 olarak gerçekleşen Ocak enflasyon rakamında kış koşullarının etkisi ile hızla yükselen gıda fiyatları ve maliye politikasının etkisi var. Buradaki kritik husus bu artışların ne kadarının Merkez Bankası tarafından önceden tahmin edilip 2013 için tespit edilen enflasyon hesaplarına katılmış olduğudur.
Alkollü içecek ve tütün ürünlerine yapılacak zam takvimi önceden bilindiği için bu zamların enflasyon üzerindeki etkilerini Merkez Bankası zaten 5.3’lük sene sonu enflasyon tahminine katmıştı. Dolayısıyla buraya kadar herşey güzel.
Gıdadaki artış ise önceden tahmini çok zor olan ve enflasyonun “sürpriz” boyutunu belirleyen etmen. Beklentileri aşan bu artış yüzde 5’lik hedefin tutturulmasını biraz zorlaştırıyor.
Öte yandan senenin başı olduğu düşünülürse umutsuzluğa kapılmak için henüz erken olduğunu söyleyebiliriz.
PARASI OLAN NEREYE YATIRSIN?
* Enflasyon artışı tüketicilerin elde ettikleri gelirin bir anlamda erimesi anlamına geliyor. Zam vatandaşa, enflasyon vatandaşa... Tüketiciler bu ortamda birikimlerini değerlendirmek için ne yapmalı?
Tasarruflar için en risksiz yatırım araçları olarak kısa dönemli banka mevduatları düşünülebilir. Riskin az olması getiriyi de düşük yapıyor ve reel faiz sıfıra yakın. Öte yandan kısa vadeli mevduatlarla uzun vadeli mevduatları karşılaştırdığımızda bugünün şartları altında parayı uzun vadeli mevduata bağlamak çok mantıklı görünmüyor.
Her ne kadar uzun vadeli mevduatları teşvik amacı ile stopaj vergisi azaltılmış olsada bu mevduatlara ödenen faiz oranı da daha düşük olduğu için parayı uzun vadede kitlemek şu anda cazip bir alternatif değil.
Biraz daha risk göze alınırsa bankaların uzun vadeli yatırım fonları reel getirisi daha yüksek alternatifler olarak karşımıza çıkıyor.
BEBEK MİSALİ, TİTREK ADIMLAR
* Dünyada kriz adına son dönemde korkutucu sinyaller gelmiyor. İyimserlik hakim. Bu sessizlik iyiye mi işaret, yoksa endişelenmek gerekir mi?
Kötü haberler gelmemesi elbette sevindirici ama “kriz geride kaldı” diyebilmek de henüz mümkün değil. ABD’de 2009’dan bu yana ilk defa GSYIH’da tekrar bir küçülme oldu. Küçülme çok ufak (yüzde 0.1) ve felaket tellallığı yapmayı gerektirmiyor. Ama krizin aşılması yolundaki kırılganlıkların da bir hatırlatıcısı. ABD’de mayısa ‘ötelenmiş’ borç tavanı sorunu ve harcamalarda kısıtlama meselesi de kritik konular.
Avrupa’da ise olumlu gelişmeler var. İspanya ve Portekiz hükümetleri yoğun talep gören uzun vadeli bono satışları ile moral buldu. Haftaya İspanya ve İtalya’daki skandal haberlerine ilaveten Yunanistan’daki politik tehditler damga vurarak piyasaları olumsuz etkiledi. Avrupa’da sene sonuna kadar büyüme beklentisi yoktu ancak bu gelişmelerin de olası büyümeyi çabuklaştırmayacağı bir gerçek.
Özetle kriz sonrasında ABD ve Avrupa’da ekonomiler yeni yürümeye başlayan bebek misali titrek adımlar atmaktalar. Bu dönemde ufak tökezlemelere hazırlıklı olmak ve çok büyütmemek lazım.
Her iki bölge ekonomisinin de sağlam adımlarla yürümeye başlamalarını görmek için, bir süre daha beklemeliyiz.