Selva Demiralp

Selva Demiralp

sdemiralp@ku.edu.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçtiğimiz çarşamba günü Fed’in temmuz ayı toplantısının tutanaklarının açıklanması diğer gelişmekte olan ülke piyasaları ile birlikte Türkiye’de de fırtınalar estirdi.
Dolar kuru tarihi zirvesine erişerek 2 TL sınırına dayandı. Bir kere daha piyasaları anlamakta zorluk çektiğimi itiraf etmem gerekiyor. Çünkü Fed tutanakları bence ortalığı böylesine karıştıracak bir bilgi içermiyordu. Önceden de bildiğimiz FOMC üyeleri içindeki ayrışma bir kez daha gözler önüne geldi.
Bu sefer de tutanaklarda çıkış takvimine dair daha güçlü ipuçları bulunamamasının yarattığı tedirginlik yabancı sermaye çıkışını tetikledi.

Buralara nasıl geldik?
ABD Merkez Bankası Fed’in 2007 Ağustos ayında patlak veren finansal kriz sonrasında başlattığı gevşek para politikası, piyasalara emsali görülmemiş miktarlarda para pompaladı.
Fed ilk olarak politika faizini kademeli olarak sıfır alt sınırına kadar çekti. Ancak krizi takip eden ekonomik yavaşlama sıfır faize rağmen aşılamayınca Fed bu sefer aylık tahvil alımları vasıtasıyla uzun vadeli faizleri düşürerek ekonomiyi canlandırmayı hedefledi.
Piyasalara pompalanan bu para faizlerin nispeten daha yüksek olduğu gelişmekte olan ülkelere aktı. Bugün gelinen noktada yaklaşık beş yıldır devam eden gevşek para politikasının sonunda ABD ekonomisinin artık toparlanmaya başladığına dair sinyaller var. Bu da Fed’in piyasalara sürdüğü likiditenin giderek azalması ve sonrasında da faiz artırımlarına başlaması anlamına geliyor.
Fed’in gevşek para politikasından çıkışının ilk adımı aylık tahvil alımlarının azaltılması olacak. Bu adımın yılın son çeyreğinde atılması beklendiği için içinde bulunduğumuz günlerde piyasalar Fed cephesinden gelen haberlerle hop oturup hop kalkıyor. Çarşamba günkü tutanaklar sonrası yabancı sermayedarlar gelişmekte olan ülkelerde park ettikleri paraları getirdikleri hızla geri çekmeye başladılar.

Bu noktada faiz artmamalı
Spekülatif amaçlarla yurda gelen sıcak paranın ABD faizleri yükselirken yurdu terk etmesi beklenen bir adım. Ancak buradaki önemli nokta bir haftadır şahit olduğumuz gelişmelerin altında yatan sebebi bilmek. Fed henüz tahvil alımlarını azaltmaya başlamadı. Kaldı ki tahvil alımlarının azaltılması ile faiz artırımlarına geçilmesi arasında da en az altı aylık bir zaman öngörülüyor. Yani geçen çarşamba başlayan hareketin altında yatan sağlam bir sebep yok. Bu şartlar altında bence Merkez’in politika faizi artırım kararını geciktirmesi mantıklı bir adım. Çünkü yarın bir Fed başkanı çıkıp “çıkışa daha var” dediği anda piyasalar tekrar sakinleşebilir.
Bu nedenle Fed somut bir adım atmadığı sürece Merkez’in en fazla koridorun üst bandını daha yukarı çekerek esnekliğini koruması bence yerinde olur. Aksi takdirde piyasalarda ters yönlü bir sermaye akışı olursa bu sefer Merkez aceleci davranmakla suçlanacaktır.

Kritik tarih, 6 Eylül...
Tahvil alımlarının eylülde başlayıp başlamayacağını belirleyebilecek kritik veri 6 Eylül tarihinde açıklanacak istihdam oranı olacak. O tarihe kadar Fed beklemede olacağı için Merkez’in piyasalar daha da çılgınlaşmadığı sürece günü idare etmeye çalışması bana mantıklı geliyor.