Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün Meclis grubundaki konuşmasında, Türkiye’nin bundan sonra Suriye konusunda izleyeceği stratejinin ana hatlarını ortaya koydu.
İdlib bölgesinde Türk askerlerine karşı girişilen saldırıdan sonra şekillenen bu strateji, Ankara’nın sadece bu meselede değil, aynı zamanda dış politika yaklaşımında bir dönüm noktası oluşturuyor.
Cumhurbaşkanı’nın konuşmasının ve onunla ilgili yapılan değerlendirmelerin ışığında, yeni stratejinin temel unsurlarını şöyle özetlememiz mümkün:
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) için artık Suriye’de harekât alanı Erdoğan’ın deyişiyle “her yerdir”, yani tüm ülkedir. Bir saldırı halinde buna verilecek karşılık, sadece bir misilleme operasyonu değil, çok daha geniş çaplı bir karşı taarruz şeklinde olacaktır.
Bu bir bakıma TSK ile Esad rejimine bağlı Suriye ordusunun “ilan edilmemiş şekliyle de olsa bir savaş” durumuna gelmesi demektir.
Türkiye için artık hedef, Esad rejimidir. TSK için bundan önceki operasyonlarda hedef DAEŞ, özellikle YPG gibi Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden terör gruplarıydı.
Bundan böyle ise, Ankara saldırgan tutumunu gerekçe göstererek Esad’ı doğrudan hedef alacak, dolayısıyla, Suriye meselesinde “taraf olma” pozisyonunu kesinleştirecektir.
Ankara Şam’a karşı bu “güç stratejisini” hangi amaçla güttüğünü açıklarken iki argüman kullanıyor: Birincisi “beka” gerekçesi. İkincisi ise, “insani, ahlaki” boyutlardır. İktidar bu duruşunu bir misyon olarak inançla benimsiyor.
Türkiye, Suriye ordusunun son zamanlarda Soçi Anlaşması’nı hiçe sayarak İdlib bölgesinde ele geçirdiği yerlerden çekilmesini şart koşuyor; bu konudaki ültimatomun yerine getirilmemesi halinde karada ve havada, topyekûn bir harekâta girişeceğini ilan ediyor. Bu, Türk stratejisinin “caydırıcılık” ve “zorlayıcılık” parametrelerinin bir parçasıdır. Buna göre eğer Esad şartları kabul ederse, caydırıcılık etkeni sonuç vermiş olacak, aksi halde ise TSK geniş bir cephede Esad’ın ordusunu güç zoruyla dize getirecektir.
Stratejinin ağırlık noktasını “askeri opsiyon” oluşturmakla beraber, bunun bir de “diplomatik” boyutları vardır.
Cumhurbaşkanı konuşmasında bunun üzerinde dururken, özellikle Rusya’nın “siyasi çözüm” için oynayabileceği role işaret etmiş, Putin ile telefon konuşmasında da bu konudaki öneri ve beklentilerinden söz etmiştir. Diğer bir deyişle, yeni strateji askeri güç gösterisi ortamında, çatışmayı önlemeye yönelik bir diplomatik süreç açma şansını da tanımaktadır.
Kuşkusuz bu şansın gerçekleşmesinde, Rusya’nın oynayacağı rol çok önemlidir. Açıkçası, özellikle bu kritik aşamada Putin’in Esad’ı dizginlemesi ve provokatif bir harekete girişmesini önlemesi şart. Yeni bir Suriye saldırısı, Türkiye’nin yeni stratejisinde yer alan askeri opsiyonların gerçekleşmesine yol açabilir.
Rusya ile önümüzdeki günlerde yapılacak müzakereler ve diğer güçlerle sürdürülecek temaslar, en azından İdlib krizinin çözümü için bir orta yolun bulunmasını sağlayabilecek mi?
Diplomasiden umut kesilmez....
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024