İlk bakışta, Türk ve Amerikan askeri güçlerinin Fırat’ın doğusunda ortak devriye faaliyetine girişmesi uzun zamandır beklenen bir gelişmenin gerçekleşmesi bakımından memnunluk yarattı. Böylece çetin müzakerelerden sonra Ankara’nın istediği oluyor, Mehmetçik Fırat’ın doğusundaki kritik topraklara ayak basıyor, güvenli bölge projesinin gerçekleşmesi için ilk adım atılmış oluyordu. Bu sembolik adım yeni bir sürecin başlangıcı sayılıyordu.
Aynı gün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Malatya’da yaptığı bir konuşmada bu konuda söyledikleri, Ankara’nın bu sürece ne kadar ihtiyatla, hatta şüpheyle baktığını ortaya koydu.
Ortak devriye olayını daha çok göstermelik diye niteleyen Cumhurbaşkanı, ABD’nin Türkiye’nin güvenli bölgeyle ilgili esas istek ve beklentilerinden çok farklı bir tutum içinde olduğunu belirtti ve “Müttefikimiz, bizim için değil, terör örgütü için bir güvenli bölge peşindedir” diye konuştu.
Sonuç olarak, Erdoğan, bu ayın sonuna kadar, Türkiye’nin istediği gibi bir güvenli bölge kurulmadığı takdirde, Türkiye’nin daha önce de uyardığı gibi, tek başına harekete geçeceği mesajını verdi.
***
Cumhurbaşkanı’nın sözleri, ABD’nin PYD/YPG’yi gözden çıkarmak şöyle dursun, hâlâ onu himaye etmek ve desteklemek peşinde olduğuna inandığını, dolayısıyla, sahada sergilenen ortak devriye gibi bazı jestlere rağmen, ortada ciddi bir güven eksikliğinin bulunduğunu gösteriyor.
Tabii bu güvensizlik karşılıklı olarak devam ettikçe, güvenli bölgenin Türkiye’nin istekleri doğrultusunda tam olarak oluşturulması çok zordur, hatta imkânsızdır da denebilir...
Ankara’nın öncelikli amacı, 400 küsur km boyunca, 30 km genişliğindeki sınır bölgesinin, PYD/YPG’den tamamen temizlenmesi ve buranın fiilen Türkiye’nin denetimine verilmesidir. Bu, Türkiye’nin bu konudaki pozisyonunun güvenlik ayağını oluşturuyor. Bunun hedefi, PKK’nın uzantısı sayılan YPG’nin etkisiz hale getirilmesidir. Dolayısıyla, Ankara, ABD’nin YPG’yi farklı şartlarda da olsa desteklemeye devam etmesini düşmanca bir tavır olarak görmektedir.
Aslında, Ankara’nın bu pozisyonunun önemli bir stratejik amacı da, bu güvenli bölgeyi kendi askeri kontrolü altında bulundurmaktır. Bu Türkiye’ye daha geniş bir bölgeyi, Ortadoğu’yu da daha yakından izlemek ve yeni bir güç dengesi kurmak olanağını verecek, ayrıca Kuzey Suriye’de Kürt bağımsızlığının oluşumunu önlemeyi sağlayacaktır.
***
Ankara’nın güvenli bölge talebinin diğer önemli bir amacı da, bu topraklara bir milyon Suriyeli mülteciyi yerleştirmektir.
Cumhurbaşkanı son konuşmalarında bu konuyla ilgili projenin desteklenmesi için uluslararası camiaya ve özellikle Avrupa Birliği’ne çağrıda bulundu. Bu destek sağlanamadığı takdirde, Türkiye’nin Avrupa’ya göç etmek isteye sığınmacıların Türkiye’den gitmesini artık engellemeyeceği uyarısında bulundu. Erdoğan, Türkiye’nin artık sığınmacı yükünü tek başına taşımak istemediğini belirterek, bu alanda yeni bir politik duruşun işaretini verdi.
Böylece sığınmacılar meselesiyle güvenli bölgenin oluşturulması arasında bir ilinti kuruluyor. Kuşkusuz bunda adres, sığınmacıların tercih ettikleri Avrupa ülkeleridir. Ancak onlar şu anda güvenli bölge konusuyla pek ilgili görünmüyorlar...