ABD’nin Türkiye ile F-35 ortaklığını askıya almasından sonra, sıra ekonomik ağırlıklı yaptırımlara gelecek mi?
Washing- ton’dan bu konuda gelen haberler zihinleri karıştırıyor. Bir yandan özellikle Kongre’den yaptırımların uygulamasını isteyen sesler yükseliyor, yönetime yakın bazı çevreler de buna destek çıkıyor. Diğer yandan Başkan Trump Türkiye’ye gösterdiği anlayışını sürdürüyor ve yaptırım uygulamak taraftarı olmadığı mesajı veriyor.
Son günlerde Amerikan basınındaki yazılar konunun Türkiye ile ilgilenen çevrelerde bir hayli tartışılmakta olduğunu ve yaptırımlar meselesinde bir karar aşamasına gelinmediğini gösteriyor.
Yapılan analizler, Temsilciler Meclisi’nden ve Senato’dan böyle bir karar çıksa dahi, Trump’ın bunu uygulamaya koymayacağı, kendi yetkisini kullanarak erteleme yoluna başvuracağı yönündedir.
***
Türkiye’nin F-35 programının dışında tutulması kararına rağmen, Washington’da yapılan resmi açıklamaların Ankara ile ilişkilere ve iş birliğine verilen değeri vurgulaması dikkat çekicidir. NATO’nun da katıldığı bu görüşe göre, bu ilişkiler sadece F-35’ten ibaret değildir. Yani daha geniş çerçevede, karşılıklı çıkarlar bu ilişkileri vazgeçilmez bir hale getirmektedir.
Aslında bu Türkiye’nin ABD ve NATO, yani genel tabiriyle Batı ile ilişkileri için de geçerlidir. Kuşkusuz ABD ile anlaşmazlıklar (en son F-35 olayında olduğu gibi) bir infial ve gerginlik yaratıyor. Ama madalyonun öbür tarafında ABD ile ilişkilerin büyük önemi var. Ankara bu bağları koparmak, sırtını Batı’ya çevirmek ve denge politikasının avantajlarını kaybetmek lüksüne sahip değildir.
***
İlginç bir rastlantı, ABD ile F-35 krizi yaşanırken, AB ile de Doğu Akdeniz enerji uyuşmazlığı ortay çıktı. AB Dış İlişkiler Konseyi Türkiye’ye karşı Kıbrıs açıklarında giriştiği sondaj çalışmaları nedeniyle yaptırımlar uygulamaya karar verdi.
Türkiye bu yaptırımlardan fazla etkilenmez, kararlılığından geri adım atmaz, dolayısıyla AB’nin bu kararı gerginliği artırmaktan başka bir işe yaramaz. Ancak madalyonun öbür yüzünde, Türkiye’nin bu meselede yalnızlığa düştüğü gerçeği de var. AB’de 28 üye ülke yaptırım kararını onayladı. ABD’den Rusya’ya, Mısır’dan İsrail’e kadar birçok ülke Rum tarafının tezine arka çıktı.
Doğu Akdeniz enerji sorununda AB’nin aldığı tavır, Türkiye’de haklı bir infial yarattı. Aslında AB bu konuda sorunun çözümüne yardımcı olabilecek bir rol oynamalıydı. Ancak bu olay, Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerindeki geniş kapsamlı çıkarlarını unutturmamalıdır. Evet, AB’nin, Avrupa’nın da Türkiye ile iyi geçinmeye, iş birliği yapmaya ihtiyacı vardır (özellikle göç konusunda olduğu gibi...) Türkiye için de aynı şey söz konusu. AB ile ilişkiler Türkiye için de vazgeçilmez avantajlar sağlıyor (özellikle ekonomik alanda olduğu gibi).
Kısacası, gerek ABD gerekse AB ile ortay çıkan uyuşmazlıklar, hatta krizler bu ülkelerle temel çıkarların ve ilişkilerin vazgeçilmez niteliğini unutturmamalıdır.