Prof. Dr. Mahmut Özer

Prof. Dr. Mahmut Özer

mahmutozer2002@yahoo.com

Tüm Yazıları

Başlık Mehmet Emin Erişirgil’in kitabına ait. 1951 yılında yayımlanan kitap Atlas yayınlarından 2017 yılında tekrar basıldı. Erişirgil, aynı dönemin önemli aktörlerinden bir tanesi olup İstanbul Darülfünunda sosyoloji ve felsefe alanlarında öğretim üyeliği, Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Dairesi Başkanlığı, müsteşarlık, yüksek muallim mektebi müdürlüğü görevlerinde bulunduğu gibi son Osmanlı Mebusan Meclisi’ne de Niğde milletvekili olarak giriyor. Gökalp’in yakın çevresinde bulunan Erişirgil kitabında, Gökalp’in yaşadığı çalkantılı süreçlerine tanıklıklarına, çevresi ile diyaloglarına, yazılarından alıntılara ve konuşmalarına da yer vererek sadece canlı bir Gökalp hikâyesi ortaya koymuyor, ayrıca Gökalp hikâyesi üzerinden dönemin siyasi dönüşümlerine de tanıklık etme imkânı veriyor.

Haberin Devamı

Kitapta, Gökalp’ın yaşamı boyunca mevcut yapımızın yetersizliği, ancak Batı medeniyetinin de açmazları olduğundan yola çıkarak hem mevcut müktesebatımızı dikkate alan hem de Batı medeniyetinin kazanımlarını göz önüne alan bu topraklara ait yeni bir dil inşası için mücadele ettiğine tanıklık ediyoruz. Babası Mehmet Tevfik Efendi’nin Gökalp’den beklentisi de bu yöndedir: “…Bence memleketimiz için en faydalı ilim adamları, bizim için lazım olan bilimleri bilenlerdir. Bu hakikatler ise, ne Avrupa ilimlerinde, ne milli bilgilerimizde tam olarak mevcuttur. Gençlerimiz bir taraftan Fransızcayı, bir taraftan Arapça ve Farsçayı iyi öğrenmeli, bu sayede hem Batı ilimlerine, hem Doğu bilgilerine mükemmelen vakıf olmalı, sonra da bunları karşılaştırma ve uzlaştırmayla milletimizin muhtaç olduğu büyük gerçeklikleri meydana çıkarmalıdır. İşte ömrüm vefa ederse ben, Ziya’yı böyle yetiştirmeye çalışacağım.”(sh.28).

Bugün belki anlamak çok kolay olmayabilir, ancak dönemin siyasi ve toplumsal yapısı ve dönüşüm dinamiklerine yakından bakıldığında dönemin aktörleri çok büyük bir meydan okumayla karşı karşıya kalmışlardır. Hem kendi toplumlarının mevcut durumunu ve yetersizliklerin çok iyi bilmeleri hem de sürekli takip ettikleri Batılı düşünürlerini bağlamı içinde anlamaları gerekmektedir. Ayrıca oryantalizmin etkilerine kapılmadan bu topraklara dair yeni bir dil te’lifi gerçekleştirme sorumluluğunu taşımak ve bu gerilimi yaşamak durumunda kalmışlardır. Gökalp, yeni dili yeni hayatın ana unsuru olarak değerlendirir (sh.66-69).

Haberin Devamı

Gökalp de dönemin diğer entelektüelleri gibi her hangi bir alanda yoğun ve kapsamlı eğitimden geçmiş olmaktan daha çok kendi çabası ile kendisini yetiştirmeye ve geliştirmeye çabalamıştır. Çünkü dönem çok zorlu, zaman hızla akmakta ve imkanlar son derece kısıtlıdır: “…Diyeceksiniz ki, milli marifetler ortaya konmamış ki…Haklısınız, bunu üniversite profesörleri yapacak. Senelerdir çırpınıp dururum, milli hukukun, milli ekonominin, milli dilin, milli edebiyatın esasları araştırılsın! diye…Ortada bir şey yok…”(sh.112). Kısacası, iş başa düşmüştür.

Erişirgil’in vurguladığı gibi yeni dile dayalı yeni hayatın felsefi dayanağını oluşturmak için bir dönem Fouillee’nin fikir-kuvvet nazariyesiyle Muhiddin-i Arabi’nin tasavvuf görüşünü birleştirmeye çalışır (sh.70). Bu çabalar dönem dönem farklı istikametlerde devam eder. Sürekli arayış içerisindedir. Durkheim’i farkeder ve hızla tüm kitaplarını getirerek okuyup anlamaya çalışır ve yeni dil inşasında nasıl yararlanacağına odaklanır (sh.76). Sonuçta, ‘harsın milli olduğu medeniyetin ise milletlerarası olduğu’ çıkarımını yaparak bir çıkış kapısı aralar (sh.84). Bir dönem Bergson okumalarına ağırlık verir (sh.95). Yine bir dönem ‘Türkçülük, İslamcılık ve Çağdaşlık’ akımlarını birleştirme çabasına girişir (sh.86-87). Özellikle toplumsal dinamiklerin sürekli kırılmalar yaşadığı bir dönemde sosyoloji profesörü olarak Gökalp’in sosyoloji temelli müktesebatı süreçleri anlama ve geleceğe yönelik projeksiyonlar yapabilme potansiyelini güçlendirdiği muhakkaktır. Gökalp, bununla yetinmez ve ilgilendiği alanları sürekli genişletmeye devam eder.

Haberin Devamı

Ancak bu süreçler, dayanılması zor düşünsel gerilimleri beraberinde getirir. Bu gerilim, örneğin Zeynep Çelik’in ‘Avrupa Şark’ı Bilmez’ eserinde, geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet entelektüellerinin oryantalizme tepkisinde açık bir şekilde izlenebilmektedir (Avrupa Şark’ı Bilmez, Eleştirel Bir Söylem (1872-1932), Koç Üniversitesi Yayınları, 2019). Dönemin entelektüelleri yabancı dil bildikleri için Oryantalist külliyatla hemen temas kurabilmiş ve imparatorluk, İslam, günlük yaşam, eğitim, kültür, sanat, mimari, toplumsal kurallar gibi geniş yelpazede Batı'nın Doğu'yu temsillerine şiddetli itirazlar yapmaya başlamıştır. Çelik’in vurguladığı üzere çok farklı ideolojilere sahip dönemin entelektüellerinin çoğunun ortak noktasını ‘oryantalizmin reddi’ oluşturmaktadır. Ancak, bu reddiye sadece savunma ile sınırlı kalmaz, ayrıca ‘bizim ne olduğumuza’ dair içe dönük anlama çabalarını da hızlandırır. Dolayısıyla, bu karşı duruşun en önemli kazanımı, oryantalizmin temsillerine karşı kendi edebiyatımızı, sanatımızı, eğitim sistemimizi, tarihimizi, günlük yaşam sorunlarımızı velhasıl kültürümüzü yeniden anlama, tahkik etme ve reddiyeyi de içeren yeni bir dil inşasına yol açması olmuştur.

Gökalp de bu minvalde bir düşünce üretim sürecini takip etmiştir. Siyasi dinamik sürecin her aşamasında bu bağlamda yeni bir dile ihtiyaç olduğu ve o dil de hazır olmadığı için kendisi yoğun içerik üretirken gençleri ve öğrencilerini de sürekli dil içeriği üretmeye teşvik etmektedir: “…Bundan en iyi şekilde yararlanabilmek için ne kadar mümkünse o kadar çok yazmaya ve mümkün olduğu kadar her meselenin ruhunu ve esasını etraflı bir şekilde açıklamaya gayret etmelisiniz. Fakat fırsat kanatlı bir kuş gibidir, hemen elden kaçabilir. Böyle zamanlarda ihtiyatlı hareket, yavaş yavaş felsefesi çok zararlıdır. Yazmakta ısrar ediniz. Aksi takdirde, yazacağınız birçok fikirler yazılmamış olacaktır. Bundan dolayı milletimizin bilmesi gerekli olan fikirlerin hepsini yazabilmek için son derece acele davranmak gerektir.” (sh.46)

Gökalp’e İttihat ve Terakki Merkez-i Umumi azası olarak verilen ‘gençleri cemiyetin idealine bağlamak’ görevi, bu çabalarını hızlandırır (sh.60). Bu yöneliş, Gökalp’in eğitim sistemimizin nasıl olması gerektiği ile ilgili çalışmalarını artırır ve yeni bir dile dayalı bir sistem önerisi oluşturur (sh.61). Gökalp’in sıkıntılı dönemlere rağmen her zaman kurguladığı bir ideal yolunda çabaladığını ve her koşulda umutlu olduğunu ve gençlere de bunu tavsiye ettiğini görüyoruz. Her çabanın istenen sonuca yol açmamasına rağmen yine de kendi bağlamı içerisinde bir ilerlemeye yol açtığına inanır: “… İnsanları yükselten tek sebep ideallerdir. İdealler belirsiz gayelerdir. Onlardaki belirsizliğin çekiciliği ve sihridir ki insanlığı sürükler ve ilerlemeye doğru götürür. Hem ben size yeni hayatın kıymetleri şunlardır, desem ve hepiniz de inansanız ve buna göre çalışsanız sanır mısınız ki muhakkak istediğiniz olur. Bir de bakarsınız hiç ümit etmediğiniz, hiç beklemediğiniz neticeler meydana geliverir. İdealinizin gerçekleşmemesine rağmen bu olan şeylerin de bir gelişme, bir ilerleme olduğuna asla şüphe etmemelisiniz…”(sh.68).

Özetle, Ziya Gökalp hızlı toplumsal dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde her dönüşüm öncesi ve sonrasında sahaya sağlam basabilmek için fikirleri ve geliştirmeye çalıştığı düşünce sistemi ile kurucu bir entelektüel olarak yer almıştır. Siyasi hareketlerin de sürekli içinde olduğu için yazılarında çelişkiler, tutarsızlıklar görülebilmektedir. Çünkü sürekli değişen çok dinamik bir dönemde yaşamakta ve bu dinamik dalgalarda ürettiği fikirlerle sörf yapmaktadır. Dolayısıyla, fikirleri dönemin şartları ile birlikte değerlendirildiğinde daha anlaşılabilir olacaktır. Çünkü Gökalp, fikirleriyle bir eylem adamıdır. Dönemin diğer entelektüellerinin çoğu gibi Gökalp de kendi kendini yetiştiren ve kendi dönemlerinin dertleriyle dertlenerek çözüm arayışında olan ve topluma bir çözüm sunma sorumluluğuyla gerilimler yaşayan bir insandır. Ve tüm çabası hem bu toprakların müktesebatını hem de Batı’nın kazanımlarını dikkate alan ve hayatın akışkanlığını sağlayacak yeni bir dil inşasına yöneliktir.