Özel yetkili mahkemeler yeni DGM’ler, hatta yeni engizisyonlar halini almış vaziyette. Tutuklu yargılamalar, mahkûm olmadan cezalandırılma yöntemi olarak işliyor. Terör suçundan itham edilme meselesi ise başlı başına tartışma konusu. Ama, ülkemizde demokrasi ve yargının nasıl işlediğine dair bir fikir vermek üzere, bugün bana ve birçok basın mensubu arkadaşımıza gönderilen bir mağduriyet mektubunu sizinle paylaşmak istiyorum:
“Bildiğiniz gibi bugün (13 Nisan) Devrimci Karargah örgütüne yönelik 21 Eylül tarihli operasyon kapsamında Sosyalist Demokrasi Partisi genel başkanı Rıdvan Turan ve SDP yöneticileri, Toplumsal Özgürlük Platformu üyeleri ve başka pek çok sosyalist ilk kez hakim karşısına çıktı.
Dava, gizlilik kararı nedeniyle uzun bir süre muammaydı. İddianameyi ancak 5 ay sonra görebildik. 8 ay sonra ise ilk kez mahkemede kendimizi savunacaktık. Savunmamıza izin verilmedi.
Mahkemede kimlik tespitinden sonra savcı davanın daha önceki Devrimci Karargah davaları ile birleştirilmesini talep etti. Avukatlar ise birleştirmeye itiraz ederek bunun Devrimci Karargah davası olmadığını, açık alanda siyaset yapan sosyalistlere yönelik olduğunu, bir önceki davanın sanıkları ile bu davanınkiler arasında hiçbir bağlantı olmadığını söylediler. Ayrıca, bir birleştirmeye gitmeden önce iddianamenin okunması ve savunmaların dinlenmesi gerektiğini belirttiler. Başlamayan bir davada birleştirmeye gitmenin usulsüz olduğunu belirttiler. Sanıkların 8 aydır kendilerini savunma hakkından mahrum bırakıldığını, bunun tüm hukuki teamüllere aykırı olduğunu söylediler.
Fakat mahkeme heyeti davayı görmeye başlamadı ve 9. Ağır Ceza’da sürmekte olan önceki dava ile birleştirdi. Avukatlar karara isyan ederek cübbelerini yere attılar. Hukuksuzluğu kınadılar. Tutuklular salondan dövülerek çıkarıldı; şiddet uygulanırken hakim buna karşı sessiz kaldı, müdahale etmedi. Şiddete rağmen, avukatların karara itirazına, protestosuna rağmen hakim umursamazca ara kararı okumaya devam etti. Yani, tek bir söz bile söyleyemeden cezaevlerine geri gönderildiler. Savunma hakları gasp edildi. 13 ve 15 Nisan’da iki gün sürecek dava boşa düşürüldü. Belki de tahliye edilecek olanlar vardı ve büyük bir mağduriyet yaratıldı.
Birleştirme yapılan diğer Devrimci Karargah davası, dün (12 Nisan) görülmüş ve 11 Ağustos’a ertelenmişti. Bizim davamız da bu birleştirmeyle birlikte 11 Ağustos’a ertelenmiş oldu. 11 Ağustos’ta arkadaşlarımız neredeyse bir yıldır tutuklu olacaklar. Acaba o gün kendilerini savunma şansları olacak mı? 11 Ağustos hem adli tatil, hem de 22 sanık bu davadan, 14 kişi bir öncekinden toplam 36 kişi yargılanacak, iki ayrı iddianame olacak, sanıkların bir kısmının süreci çoktan başlamış, bir kısmı iddianameyi bile duymamış olacak... Bu nasıl bir yargılama süreci ve mantığıdır?
Biz bugün o mahkeme salonuna giderken adil bir yargılama umudunu taşımıyorduk. Yaşatılan 8 ay adil yargılama diye bir şey olmadığını göstermişti. Fakat en azından yargılanmayı umuyorduk, bize bu kadarını bile, usulen bile yapmayacaklarını gösterdiler.
Mahkeme karşısına çıkma hakkı Magna Carta’dan, ta 1200’lü yıllardan bu yana bir haktır. 2011’de bu en temel hak elimizden alındı. Bu, Türkiye tarihinde bir ilktir; DGM’lerde bile, 12 Eylül’de bile böyle bir hukuksuzluk yaşanmadı. Tutukluların hepsi bu nedenle AİHM’ye bireysel başvuru yapacak. Bugün cumhurbaşkanı dahi tutuklamalar mahkûmiyete dönüşmemeli diyor; peki bu yaşananın izahı nedir?”