Suriye’de yaşananlar, tahmin edilebileceği gibi, giderek daha fazla, ‘Kürt meselesi’ ile ilintilendirilmeye başlandı. Suriye sınır komşumuz, orada olanlar tabii ki Türkiye’nin ilgi alanında olacak, ancak buradan hareketle ‘hızlı’ geçişler yapmak son derece tehlikeli olur.
Kuzey Irak konusunda, ‘bir taşta iki kuş vurmaya’ aklı yatan çoktu. ‘Tezkere pazarlığı’, bir yönüyle, ‘Kuzey Irak’ta askeri varlık fırsatı’ arama şeklinde tezahür etmişti. Böylece, hem süper güç ABD’nin talebi karşılanacak, hem de, PKK sorunu çözülebilecekti. O kadar ki, ‘tezkere’ye karşı çıkanlar aslında ‘Kürtleri kayırıyor’ dendi, AKP’den tezkereye ‘hayır’ oyu veren milletvekillerinin Kürt asıllı olduğu tevatürü yayıldı.
Şimdilerde, benzer bir akıl yürütme gündeme gelmeye başladı. Semih İdiz’in dünkü yazısının başlığı ‘Suriye karıştıkça Türkiye’den beklenenler artıyor’! (Milliyet, 16 Mayıs) Kastedilen beklentinin sahibi Batı dünyası, konusu ise, ‘Türkiye’nin Suriye‘de olanlara daha fazla müdahil olması’. İdiz, daha önce de yakın geçmişte, ‘PKK yüzünden Suriye ile savaşın eşiğine geldiğimizi, geleceğin ne getireceğini bilemediğimizi’ hatırlatmıştı (28 Nisan 2011). Bu akıl yürütmenin izinden gidilirse, gerçekten savaşın veya bu kez ‘müdahale’nin eşiğine gelebiliriz. Bu akla göre, Türkiye, kendisinden beklenen rolü oynarsa, böylece, Suriye’de Batı’nın istediği rejim değişikliğine Türkiye destek çıkmış ve hatta baş rol oynamış olacak. Dahası, bunu PKK üzerinden Türkiye’nin ‘güvenlik kaygısı’ olarak, içerde ve dışarda meşrulaştırma imkânı bulacak. Türkiye, bu arada, bu vesile ile de PKK’yı oradan kıstırarak Kürt meselesinde ‘mesafe kat etmiş’ olacak. İlk bakışta çok sorunlu bir senaryo gibi gözüküyor, ama buna aklı yatacak çok insan ve çevre olabileceğini tahmin etmek zor değil.
Bu arada, muhafazakâr kesimin gazetelerinde, Suriye konusunda uzun süre gösterilen ihtiyatlılık tavrı da yavaş yavaş değişiyor. Bazılarına göre, zaten ‘devrim gözüktü, teyennüm bozuldu’, ‘Suriye’ye olsa olsa Türkiye çeki düzen verebilir’. Bu çerçevede, yıllardır adı anılmayan ‘Hama katliamı’ tekrar gündeme geldi, Başbakan da, ‘yeni Hama’lar görmek istemediğini’ ifade etti. Buna karşın, Suriye’de muhaliflerin Türk bayrağı ve Erdoğan’ın resimleri ile gösteri yaptığı haberleri veriliyor.
Muhafazakâr kesimde, yeniden dolaşıma giren ‘Hama’ hassasiyeti ile, PKK’yı sindirme arzusu birleştiğinde çok tehlikeli bir müdahale hevesi canlanabilir. Nitekim, dünkü Yeni Şafak gazetesinde, tam da bu zeminden hareket eden bir yorum yazısı, büyük puntolar ile ‘Suriye’de yaşananlar Türkiye’yi nasıl etkiler’ başlığı altında, yarım sayfadan büyük bir yer işgal edecek şekilde yer almış. Sıradan bir yorum deyip geçilecek gibi değil, yakın tarihimize yaptığı göndermeler, Kürt meselesini tanımlama biçimi ve nihayetinde, bu ‘hassas’ konuda gereğini yapmakta zaafa düşenlere ‘hain’ iması ile, tam anlamıyla ibretlik bir yazı.
Kafalar bu yönde işlemeye başlarsa, yandık! İşin kötüsü, muhafazakâr milliyetçiler ile, olayları ABD dış politikası perspektifinden gören bazılarının kafalarının bu noktada fevkalade anlaşması. Daha kötüsü, Suriye konusunda zorlanan başta ABD, Batı dünyasının dış politika tercihlerinin, bu kafa ile örtüşmesi ihtimalinin oldukça yüksek olması.
Ben, Türkiye’de demokratikleşme adına, Ortodoks Patrikliği’nin ekümeniklik iddiasının bunca peşine düşen AB’nin, şimdilerde demokrasi ve Kürt meselesi konusunda bunca olandan sonra bu kadar cılız bir ses çıkarmasının nedeninin, Türkiye’ye Ortadoğu’da belli bir rol biçilmesine bağlı olduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan ABD Genelkurmay İkinci Başkanı’nın Türkiye ziyaretinde ne tür pazarlıkların masada olduğu sorusu son derece düşündürücü.
Bizimkilerin aklı da, yine ‘bir taşta çok kuş vurmaya’, özellikle de Kürtleri vurmaya yattığı ölçüde, Türkiye kendini sıcak bir çatışma içinde bulabilir. Hafazanallah! Kimse, hiçbir bahanenin ardına gizlenerek ‘fikrini bozmasın’ diyorum.
Ortadoğu’ya demokrasi getirmek, bu arada Kürt meselesini halletmek ve Türkiye’nin bu yönde gaza gelmesi, tam bir felaketin kapsını açmak olur. Olur ya, işler bu yönde ilerler kaygısı ile, insan hayatından, barıştan yana tavır gösteren herkese de, şimdiden, bu yönde ilerleyecek bir insanlık suçuna karşı çıkma çağrısı yapmak istiyorum.