‘İleri demokrasi’nin geldiği yere bakar mısınız? Öyle bir noktaya geldik ki, ‘yola çıkarken’, ‘kefen’ giymek gerekiyor!
Başbakan, Kastamonu’da konvoyuna yapılan ve bir polis memurunun hayatına mal olan saldırıyı Amasya mitinginde kınarken, ‘biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık’ demiş. Sakın yolumuzu yitirmiş olmayalım? Hani kimse artık öldürmeyecek, kimse ölmeyecekti, ‘analar ağlamayacak’tı? Hedefimiz ‘analar ağlamasın’ ise, neden kefen kuşanıp, yola çıkılıyor?
Bildiğim kadarıyla henüz Kastamonu saldırısını üstlenen olmadı, ancak bu olayın, 26 Nisan’da Tunceli’de yapılan bir operasyona karşı misilleme olduğu düşünülüyor. Dün Diyarbakır’da, bu operasyonda yaşamını yitiren 7 PKK’lının, dördünün cenaze törenleri yapıldı. Taraf gazetesi, haberi ‘Bir şehir sustu’ alt başlığı ile vermiş. PKK bayraklarına sarılı cenazelerin ardında binlerce insan saf tutmuş, kepenkler kapanmış.
Bu manzara karşısında söylenecek şey, ‘kefenleri giyip yola çıkalım’ olabilir mi? Allah esirgesin, iç savaşa mı hazırlanıyoruz? PKK eylemsizlik kararı almışken operasyonların sürmesi, gerilimi artırmaktan, can kaybından başka hiçbir şeye hizmet etmiyor. Bunu görmüyor muyuz? Kınamak, yaşamını yitiren polis memurunun hayatını geri getiriyor mu? Dahası, ülkenin bir yanı, yaşamını yitiren polis memuruna, diğer yanı yaşamını yitiren militanlara ağıt yakarken, barış ufkunu tümden yitirmiş görünüyoruz. Bu böyle mi sürecek? Bırakalım kefen kuşanmayı, acilen çözüm bulmaya çalışalım!
Barış, seçim yarışına kurban!
Halihazırda, toplumsal barış, seçim yarışına kurban gitmiş vaziyette. İktidar partisi, bir yandan milliyetçi, diğer yandan dini duyguların kışkırtılmasına bel bağlamış, meydanlar uğursuz bir kavga alanına dönmüş vaziyette. İşte ileri demokrasinin geldiği yer burası.
Kürt meselesinde milliyetçi mevziye çekilen Başbakan, ana muhalefet partisine de, din üzerinden yüklenmekten geri durmuyor. Kılıçdaroğlu’nun, ‘statükonun Allah’ı Ankara’da’ sözünü, ‘Yaradan’a saygısızlık’ ilan ediyor, kitlesini bu yönde adeta öfkeye davet ediyor. Oysa, bu tabirde, yaygın olarak, Allah ‘en büyük’ manasında kullanılır, ‘statükocu’nun Allah’ı’ demek ‘en büyüğü’ anlamındadır. Herkes de bunu böyle anlar, kimse bu tabiri ‘şirk’ olarak görmez. Kılıçdaroğlu’nun iyi bir hatip olmadığı aşikâr. Halk dili kullanmak veya delikanlı çıkış hevesi ile, son derece eğreti bir üslup benimsemiş vaziyette. Bu başka şey, muhalefeti ‘din’ konusunda sıkıştırmaya çalışmak başka şey.
Bu arada, CHP’nin bu sıkıştırma karşısında, kendini din eksenli savunmaya girişmesi de son derece sorunlu. İktidar partisinin din konusunu tekeline alma girişimine karşı çıkmakta haklılar. Ancak, din konusunda sıkıştırıldıklarında, tartışmayı din üzerinden yürütmeyi reddetmedikleri sürece, açığa düşüyorlar. CHP muhafazakâr ve dindar insanların partisi değil, bu durum tüm seçmenlerini bağlamasa da, din konusunda özensizlik ve bilgisizlikleri ortada. Hurşit Güneş’in ‘Cuma namazının kazaya kalması önerisi’ bunun en güzel örneklerinden biri.
Herkes dindar olmak zorunda değil
O halde, burada iki sorunlu husus var. Birincisi, kimse ‘olmadığı gibi görünmeye’ çalışmamalı. İkincisi, hiç değilse muhalefet partisi, siyasal tartışmanın giderek daha fazla din tartışmasına çevrilmesine karşı çıkmalı. Laiklik konusunda katı tavırdan vazgeçmek de, toplumun inanç ve kültürel değerlerine özen göstermeye çalışmak da, son derece önemli adımlar. Ancak, din ve inanç konusunda demokratik bir tavır takınmaya başlamak başka bir şey, siyasal tartışmanın ‘dinselleşmesi’ne teslim olmak başka bir şey.
Başbakan seçim meydanlarında, CHP PM üyesi ve milletvekili adayı Binnaz Toprak’ın Zincirlikuyu mezarlığı kapısında yazan ‘Her canlı ölümü tadacaktır’ ayetini ‘korkutucu’ bulduğu şeklindeki yorumuna da yüklendikçe yüklendi. Eski hocam ve çok sevdiğim bir dostum olan Toprak ile, bu konuyu çok tartışmışlığımız vardır, sonuçta hemfikir olamadık. Bu başka şey, Toprak’a, ‘profesör olmuş ama bir şey bilmiyor’ demek başka. Toprak, ilahiyat profesörü değil. Diğer taraftan, unutmayalım, bu ülkede yaşayan herkes dindar veya hatta inançlı olmak zorunda değil. Ancak, bu konuda sınır gittikçe daralıyor. Dün fikir özgürlüğü savunan İslamcı yazarlar, artık ‘bu ülkede yaşayan din ve kültür konusunda haddini bilecek’ imalı yorumlar yapmaya başladılar.
Kefen giyen, din polisliğine soyunulan bir ülkede demokrasi ileri değil, geriye gidiyor demektir. Bu gidiş iyi bir gidiş değildir.
Son olarak bu kötü gidiş içinde çocuğunu yitiren herkesin acısını paylaşıyor, yakınlarına hiç ayırım yapmadan, Allah’tan sabır diliyorum.