Sevgili arkadaşım Cüneyt Özdemir, cuma günü yazısına (Radikal), ‘İyi Şeyler de Oluyor Nuray’ başlığını atmış. Cüneyt’in o kasıtla yazmadığını biliyorum, ama belli ki kötümserliğin markası haline gelmişim.
Oysa mesele iyimserlik veya kötümserlik meselesi değil. Kuskusuz, Türkiye’de de dünyada da iyi şeyler olmuyor da değil. Aksini düşünmek için, kronik depresif olmak lazım. Çok şükür benim ruh sağlığım yerinde. Laf olsun diye, iyi şeyleri az, kötü şeyleri çok vurguluyor da değilim. İnsanların moralini bozmak gibi bir niyetim hiç yok. Ancak, kötü bulduğum şeyleri özellikle vurguluyorum, bunları öne çıkarıyorum. Çünkü ‘iyi şeyleri’ yazan çok Cüneytçiğim!
Bu da tesadüfi bir seçim veya çoğu insanın iyimser, benim gibi azının kötümser olmasının neticesi değil, siyasi ve ahlaki bir tercih. Seni tenzih ederim ama Cüneytçiğim, insanların çoğu iktidarı seviyor, ona yakın durmak istiyor. İyimserlikleri ondan!
‘Hâkim düzen’ belirliyor
Sadece Türkiye’den veya mevcut iktidardan söz etmiyorum, genel olarak ‘hâkim düzen’ ve onu sahiplenen, temsil eden iktidarlardan söz ediyorum. Hâkim düzen ne ise, iyi şeyleri öne çıkaran ‘o’ (veya ‘onlar’) oluyor. ‘Kötü’ dediğimiz şeyleri göz ardı etmek ‘o’nun işine geliyor. Bu arada ve en önemlisi, neyin ‘iyi’ neyin ‘kötü’ olduğuna da ‘o’ karar veriyor, tanımları o yapıyor, sınırları o çiziyor.
Laik çevre hâkim düzeni tanzim ettiğinde, başörtüsünden, din ve vicdan özgürlüğünden bahsetmek ‘kötü’ idi. Laikliğin iyi yönlerini görmezden gelip, küçük sorunları abartmak idi. İşi tıkırında gidenler için, hep ekonomik büyüme iyi, sosyal maliyetlerinden söz etmek kötüyü öne çıkarmak olarak görülür.
İyi şeyleri öne çıkaranlar, iyimser mizaçlı oldukları için değil, hâkim paradigmayı, düzeni sahiplendikleri veya onun tarafından sahiplenmek istedikleri için iyi şeyleri vurgulama eğilimindedirler. Ben, taammüden tersini yapmak gerektiğini düşünen biriyim. Bu konuda iyi/kötü dengesi gözetmek değil, öncelikle ‘kimin için iyi?’ sorusunu irdelemek gereği duyarım. Ardından, kötü giden şeylerin mağdurlarının sesi az çıkar veya hiç çıkamaz diye düşünür, bunları vurgulamayı, öne çıkarmayı önemserim. Bu benim için ahlaki bir tercihtir.
Mektupları gönderebilirim
Son olarak, Cüneytçiğim, ‘iyi şeyler oluyor’ yazına vesile olan Adalet Akademisi ziyaretin olmuş. Bu vesile ile orada karsılaştığın yargı kurumunun parlak adayları ile adalet konusunu tartışma imkânın oldu mu bilemiyorum, ama benim kendilerine naçizane bir tavsiyem var, bu adalet sistemi ve anlayışının mahkûm ettiği insanların ne ile suçlandıkları, neden mahkûm edildikleri ve ne koşullarda yasadıkları konularına da bir göz atsınlar. Ben kendilerine cezaevlerinden aldığımız yüzlerce mektuptan bir demet gönderebilirim. ‘Devleti devlet yapan’ esaslar üzerine eğitimleri, bu genç arkadaşlarımızı öncelikle iyi birer ‘hukukçu’ mu, yoksa devletin yeni kapıkulları mı yapacak? Biraz düşünsün, sorgulasınlar diyorum.