Seçim sonrası, en çok tartışacağımız konu yeni Anayasa ve Kürt meselesi olacak. Nitekim, şimdiden tartışmaya başladık. Ama gelin bu tartışmanın çerçevesini biraz açalım. Açalım, çünkü geldiğimiz noktada, Kürt meselesini yakından izleyen ve tanıyan kesimin, her zamandan daha fazla, meseleyi Türkiye kamuoyuna anlatmak ve tartışmayı buradan yürütmek gibi bir sorumluluğu var ve daha da fazla olacak.
Zira, bir büyük ‘tanışma’ yaşanmadan gidilecek yol çok kısa olur. Diğer taraftan, bu büyük ‘tanışma’nın tüm yükünü Kürt siyasal hareketine yüklemenin anlamı yok. Çünkü, tanışmanın önündeki en büyük engellerden biri, şimdiye kadar kendini ‘iyi anlatma’ sorumluğunun hep ve sadece Kürt siyasal hareketine yüklenmeye çalışılması, onları ‘iyi anlama’ çabasının eksik kalması.
Kendi gerçeğini anlaması zor
Bir toplumun, devletinin, tüm imkânları ile bastırmaya, yok etmeye, yok saymaya çalıştığı bir siyasal hareketin kendi gerçeğini anlaması zor, hatta imkânsızdı. Siyasal sistemin, silahlı mücadeleye girişmiş bir hareketi, tüm imkânları ile ‘yok etme’ye kurgulanmış olması şaşılacak bir şey değildi. Ama sonuçta, bu ‘yok etme’ çabası, ‘terörle mücadele’ anlayışı ve dilinin, yine doğal olarak, neredeyse tüm toplumun ön kabulü olması sonucunu getirdi. Yok sayma ve yok etme yolunun, onarılması zor toplumsal maliyetleri bir yana, ‘çıkmaz sokak’ olduğu artık görülüyor.
Geldiğimiz noktada, toplumsal ‘barış’ temelli bir çözüm yolu açılacaksa, bunun yükünü hep birlikte taşımak zorundayız. Dönüp dolaşıp faturanın tamamını yine Kürt siyasi hareketinin temsilcilerine çıkarmaya yeltenmek barış imkânını bir kez daha ıskalamaktan başka bir sonuç vermez. Tam da bu nedenle, BDP’den kendisini inkâr etmesini istemek, bu temsili, Türkiye’de geniş kamuoyuna ‘onaylatmanın’ yolu olarak görülmemeli.
Kürt meselesini yakından izleyen bizlerin, geniş kamuoyunu, lafı dolandırmadan bu mesele ile tanıştırma sorumluluğu bu noktada önem kazanıyor. Bu gazetenin okurlarının çok tepki göstereceğinden eminim ama önemli olan, zaten konuyla tanışık olanların değil, bu gazetenin okurlarının bazı gerçekleri bilmesi.
Bu tanışmanın başında, Kürt siyasal hareketinin, silahlı mücadeleyi de içermek üzere topyekün bir ‘başkaldırı’ hareketi olarak yola çıktığı ve varlığını tescil ettirdiği gerçeğidir. BDP’liler, Kürt siyasal hareketinin toplumsal tabanının nasıl bir ortak zemine dayalı olduğunu her fırsatta hatırlatıyorlar. Bu ortak zeminde, Kürt siyasal hareketinin silahlı unsuru PKK, milyonlarca insanın gözünde ‘direniş örgütü’, mücadelesi ‘özgürlük mücadelesi’dir. Yine milyonlarca insanın gözünde, Abdullah Öcalan özgürlük hareketinin ‘lider’idir. Bizler için ne kadar yadırgatıcı olursa olsun, vaka budur. Bir şeyi, yasal çerçevede mahkûm edebilir, yasaklayabilirsiniz, ama gönüllere yasak koyamazsınız.
BDP’ye, demokratik zeminde güçlenmek adına, bu toplumsal tabana sırt çevirmeyi teklif etmek, siyasi temsil kabiliyetinden vazgeçmesini istemek anlamına gelir. Dahası, böyle bir tavrın imkânsızlığı bir yana, meseleyi demokratik zemine taşımak işlevi de olamaz. Kürt siyasal hareketinin ‘talimat’la hareket ettiği şeklindeki yanılgı, son derece politikleşmiş bir kitlenin siyasal ağırlığını hafife alıyor. Bu yanılgıdan siyasi çözüm çıkmaz. Kürt siyasal hareketinin önderleri, siyasetçileri, partileri güçlerini, kitlelerinin gönüllerini fethetme üzerinden kazanıyor. Onlara kitlelerini göz ardı etmeyi tavsiye etmek büyük körlükte ısrar olur.
Sadece yasa değiştirmekle olmaz
Yasal olan meşruiyetini yitirdiğinde, bu gediği barışçı yollarla kapatmanın yolu, meşru olanı yasal zemine çekmektir. Tabii, bu da sadece yasa değiştirmekle olmaz, yıllarca ‘terörle mücadele’ye kurgulanmış geniş kamuoyunun rızası, onun da gönlünün alınması ile olur. Bunun ilk adımı, Türkiye’de geniş kamuoyunun gerçekler ile tanışmasıdır. Bir büyük tanışmanın önemi ve anlamı buradadır.
Kürt siyasal hareketine ilişkin gerçekleri kamuoyu ile paylaşmak, danışmak, barışmak yerine, BDP’ye, geniş kamuoyuna hoş görünmek adına, ‘gerçekler’ ile bağlarını koparmayı teklif etmek anlamsız ve faydasızdır. Teklifi çift taraflı yapmanın zamanı çoktan gelmiştir. Türkiye’de geniş kamuoyuna barışma teklifini tek başına BDP yapamaz, bunu yapmak hepimizin sorumluluğudur.
Kürtler hedeflerinden vazgeçti
Kürt siyasal hareketi, ‘bağımsız Kürdistan’ diye yola çıkmış bir isyan hareketi idi, bu uğurda çok bedel ödedi ve Türkiye’ye çok bedel ödetti. Kürt, Türk birçok insan doğru bildiği ve hepsi kendi onurlu duruşu adına olduğuna inandığı bir savaş sürecinde can verdi. Ancak, tüm bunlar düşmanlığı arttırmaktan başka sonuç vermedi. Bu süreç içinde Kürtler ‘bağımsız Kürdistan’ hedeflerinden vazgeçti, demokratik bir birliktelik kurmanın yolunu arıyor. Bu arayışa verilecek cevap, onurlarını ve onurları adına yürüttükleri mücadeleyi inkâr üzerinden kurulmamalı. Buradan barış çıkmaz. Diğer taraftan, Türkiye kamuoyu artık gerçekler ile tanışmalı, tanışmalı ki, barış eli uzatmanın Türkler adına ‘hezimet’ ve ‘onursuzluk’ olmadığı anlaşılsın, içlere sinsin. Her iki tarafın da içine sinmeyen hiçbir düzenleme ‘barış’ olmaz.