Emekten, mazlumdan, fakirden yana siyasetin dilini yuttuğu bir çağda, 1 Mayıs artık ‘işçinin emekçinin bayramı’ değil, sadece bir ‘sus payı’!
Adaletsizliğin kanıksandığı, eşitlik ufkunu yitirmiş, emperyalizmin topu tüfeği, yine utanmazca eline aldığı bir dünyada 1 Mayıs, bir kutlama değil, bir ‘cenaze alayı’!
Olsa olsa, siyasal mücadele ufkunu ve azmini kaybetmiş sol siyasetin ‘ruh çağırma ayini’!
Böyle bir çağda, böyle bir dünyada ve böyle bir Türkiye tablosu karşısında, 1 Mayıs’ı yeniden Taksim’de kutlayabildiğimizle avunmak yerine, yuttuğumuz dili geri getirmeye, cenaze alayını yeniden mücadele şenliğine dönüştürmeye, ruh çağırmak yerine, direniş ruhunu diriltmeye çaba göstersek diyorum.
Türkiye’de yaşanan onca adaletsizlik, fukaralık, haksızlık; sindirmeyi gizlemek için döşenen yaldızlar, fena halde dökülüyor. Tuzla tersanesinde, maden ocaklarında, Ostim’de, adı sanı geçmeyen yüzlerce işyerinde, onlarca insan boğaz tokluğuna çalışırken, canlarını yitirdi. Harçlığını çıkarmak için inşaat işçiliği yapan gençler ölüyor, bir halat kopuyor, tadilatta çalışan işçiler üçer beşer can veriyor, tüm bunlar sıradan haber olmanın ötesinde mevzu edilmiyor.
Kendine hâlâ solcu süsü verenlerin birçoğunun ağzından, ‘askeri vesayetle mücadele ediyoruz’ bahanesi ile, tek söz çıkmıyor. TEKEL direnişi bile bu rezil maskenin ve kampanyanın aleti haline geliyor, ‘Ergenekon bağlantısı’ ile yaftalanabiliyor.
‘Parasız eğitim isteyen’ gençler hapse tıkılıyor, yaşadıkları haksızlığa karşı sokağa dökülen liseliler gözaltına alınıyor, zulme karşı sesini çıkaran Kürtler zindanlarda çürütülüyor. Kürtler, hâlâ askeri tedbirlerle, polis copuyla, gazla, panzerle sindirilmeye çalışılıyor. Türkler Kürtlerle korkutuluyor, Kürtlerin üzerine salınmaya çalışılıyor.
Tüm bunlar yaşanırken, kusura bakmayın ‘1 Mayıs kutlu olsun’ demek içimden gelmiyor! Ancak, 1 Mayıs, herkes için daha eşit, daha özgür, daha onurlu bir yaşam mücadelesi vermek için ‘uyanış günü’ olsun diyebiliyorum.