Mikdat Kadıoğlu

Mikdat Kadıoğlu

kadioglu@itu.edu.tr

Tüm Yazıları

Çılgın ve yoğun trafiğiyle İstanbul artık beni çok yoruyor. Trafikte kafayı yerken bir yandan da 4 milyar dolarlık yakıtı havaya savuruyoruz. Çözüm belki de daha ucuz!

Serbest piyasa ekonomisinde pek çok şey maliyet-kâr esasına göre kendiliğinden yürür. Örneğin, şehirlerimizde hangi markette hangi ekmeğin, kaçar tane satılacağını belirleyen bir otorite yoktur. Benzer şekilde, trafik sıkışıklığına neden olan araçların bir kısmının ne zaman trafiğe çıkması gerektiğini belirleyen bir otorite de yok.
Dünyanın değişik yerlerindeki uygulamalardan alınan derslerden, şehir merkezlerindeki trafik sıkışıklığını sadece yatırım yaparak engellemenin mümkün olmadığı biliniyor. Otomobillerdeki konfor arttıkça, vakti bol ve hiç acelesi olmayanlar için sanıldığı kadar trafikte kalmak da büyük bir problem değil. Bunları, bir tür Stockholm sendromunda olduğu gibi, İstanbul trafiğinin esir aldığı ve kendine âşık ettiği kişiler olarak düşünebilirsiniz! Bununla beraber (bu âşıkları ayırmak pahasına), tıkanan yollara sabah ve akşam saatlerinde girmek zorunda olmayan araçlardan bir kısmının özellikle bu saatlerde trafikten men edilmesi gerekiyor.

Sabah ve akşam saatlerinde köprülere ilave ücret gerek
Bu nedenle amacımız trafiğin sıkıştığı saatlerde, tıkanan yollardaki araç sayısını belli bir oranında azaltarak trafikteki akışı sağlamak olmalı. Böylece gereksiz yakıt tüketimi ve araçlardan kaynaklanan egzoz gazlarını azaltarak çevre ve halk sağlığını da korumak mümkün. Bunun için sadece ihtiyaç olan saatlerde trafiğin durma noktasına geldiği yollara giriş ve çıkışların paralı yapılması öneriliyor.
Sabah ve akşam trafiğin sıkışık olduğu ya da durma noktasına geldiği saatlerde bazı yolların paralı yapılması, ticareti ve hizmet sektörünü ekonomik olarak önemli bir şekilde etkilemez. Pastane gibi yerler zaten daha erken saatlerde açılıyor; diğer özel iş yerleri ise sabah 9 civarında; yani trafiğin yoğun olduğu saatler bitince açılıyor. Diğer bir deyişle İstanbul’da trafiğin yoğun olduğu saatlerde mutlak bir şekilde trafiğe çıkması gerekmeyenlerin yola düşmesinin engellenmesi artık şart oldu.
Ücret toplama sistemleri için de önemli bir yatırım yapılması gerekir. Bu nedenle, İstanbul için mevcut sistemlerin kullanılması düşünülebilir. Benim önerim Boğaz köprülerine, ilave bir yatırımla, geliş yönlerine de gişe konulması. Sonra da sabah (7.00-9.00) ve akşam (16.00-18.00) saatlerinde bu gişelerden geçişin, trafikte akışın sağlanması için ilave olarak ücretlendirilmesi gerekiyor.
Günün belli saatlerinde trafiğin sıkıştığı ve hatta durduğu yerlere araç giriş ve çıkışının ücretli yapılması Londra ve Stockholm gibi şehirlerde yıllardır başarılı bir şekilde uygulanmakta.
Tıkanıklık harcı 2006 yılında Stockholm’de tanıtıldı, daha sonra yapılan referandum ardından kısa bir süre denendi ve 2007’den itibaren kalıcı olarak uygulanıyor. Ayrıca toplanan gelir şehrin toplu taşıma sistemini geliştirmek için kullanılmakta. Sonuç olarak uygulamanın sosyo-ekonomik yararlarının, harçtan elde edilen gelirden üç kat fazla olduğu görülüyor.

Tam bir “kazan-kazan” durumu
Yıllardır yakıt fiyatlarına ciddi bir zam geldiğinde İstanbul yollarındaki trafiğin önemli bir ölçüde azaldığını fark etmişsinizdir. İşte halkın bu doğal tepkisini kullanarak şehirlerdeki trafik sıkışıklığını
az da olsa çözebileceğinizi bir düşünün. Böylece sabah ve akşam saatlerinde, zorunlu olmayanların köprülere girmesi ve dolayısıyla şehrin içine kadar trafiğin şişmesi bir miktar da olsa engellenebilir.
Bu saatlerde köprüleri gerçekten kullanmak zorunda olanlar, “sıkışık trafik harcından” daha fazlasını, sağlığıyla, aracının aşınan aksamlarıyla,
boşa harcadığı zaman ve yakıtla zaten ödemektedir... Sonuçta herkes için bir “kazan-kazan” durumu var.
Yani bu işin siyasi sorumluluğunu taşıyanlar “yaptım-oldu” şeklinde davranmayıp konuyu halka her yönüyle anlattığı takdirde, diğer ülkelerde olduğu gibi, uygulama büyük ölçüde kabul görecektir.
Bu kadar küçük bir adım için de sadece ezberlerimizi bozup biraz cesaret göstermemiz yeter! n