Prof. Dr. Murat Baş, Mikrobiyota diyeti ile dost bakterilerimizi güçlendirerek zayıflayabileceğimizi ve birçok hastalıktan korunabileceğimizi söylüyor.
Bayram tatilinde aile ziyaretinde veya tatilde olmamız fark etmeksizin, yeme içme konusunda sınırlarımızı biraz aşabiliyoruz. Aile ve dost ziyaretlerinde geri çeviremediğimiz yağlı ve şekerli ikramlar, ısrarlar sonucu hayır demeyi başaramadığımız tatlılar; tatilde yöneldiğimiz fast food seçenekleri bağırsak mikrobiyotamızı iyice bozuyor. Mikrobiyota bizimle birlikte yaşayan tüm mikroorganizmalar demek. Bunlar en çok da bağırsaklarımızda yer alıyor ve büyük çoğunluğu bakterilerden oluşuyor. Bu bakterileri iyi ve kötü bakteriler olarak ikiye ayırabiliyoruz. İyi bakteriler bizi hastalıklardan koruyor ve bağışıklığımızı güçlendiriyor. Kötü olanlar ise kilo almamızdan depresyona girmemize hatta kolon kanseri olmamıza kadar birçok sağlık sorununa yol açıyor. Mikrobiyotada iyi ve kötü bakteriler arasında bir denge var. Acıbadem Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Baş “Günümüzde yaygın olarak görülmeye başlanan diyabet, kalp ve damar sağlığı hastalıkları, depresyon ve obezite gibi birçok sağlık probleminin kaynağının bağırsak mikrobiyotasındaki dengesizlikler olduğuna dair elimizde birçok kanıt bulunuyor” diyor. Bu dengede iyiler lehine atabileceğimiz en önemli adımın ise sağlıklı beslenmek olduğunu söylüyor. Prof. Baş “Çalışmalar diyet örüntüsünün bağırsak mikrobiyotasını yüzde 57 civarında etkilediğini söylüyor” diyerek yediklerimizin bağırsak sağlığımız dolayısıyla da genel sağlığımız üzerindeki etki gücünü vurguluyor.
Oturduğun yerden 7.8 kilo
Prof. Baş “Obez bireylerle yapılan çalışmada görüldü ki; obezlerin mikrobiyotasında vücutta yağlanma artışına yol açan bakteri türlerinde bir artış olduğu ortaya koyuldu” diyor ve ekliyor: “Bir kişinin mikrobiyotası bozuk olduğu için her yıl oturduğu yerden 7.8 kilo fazla alabilir”. Mikrobiyotayı düzelttiğimizde ise; kilo vereceğimizi, kan kolesterol seviyemizin düşeceğini, kan şekerimizin dengeleneceğini, tansiyonumuzun iyileşeceğini, birçok hastalığa yatkınlığımızın azalacağını söylüyor. Bunun için de Mikrobiyota diyetini öneriyor. Prof. Baş bu diyeti yeni çıkan kitabı “Yaşam Dediğin 9 Metre”de detaylı olarak hatta bağırsak dostu tarifler de vererek anlatıyor.
4 aşamalı diyet
Mikrobiyota diyeti dört aşamadan oluşuyor ve bozulmuş olan bağırsak mikrobiyotasının yeniden yapılandırılmasını sağlıyor. Birinci aşamada iki hafta boyunca, kötü bakterilerin besin kaynakları olan; gluten, eklenmiş şeker, laktoz, früktoz, bal ve agave şurubu dahil her türlü tat vericiyi diyetimizden uzaklaştırıyoruz. Kırmızı eti azaltıp balığa yöneliyoruz. Yumurta, orman meyveleri, yeşil çay, zencefil, avokado gibi bağırsak dostu besinleri yiyoruz. İkinci aşamada iki hafta prebiyotik kaynaklarından yararlanarak yararlı bakterilerin çoğalmasını sağlıyoruz. Bunun için diyetimizde; pırasa, soğan, sarımsak, enginar, muz, elma gibi sebze ve meyvelere, yağlı tohumlara, lifli gıdalara ağırlıklı olarak yer veriyoruz. Üçüncü aşamada iki hafta boyunca yoğurt ve kefir gibi fermente ürünlere sıklıkla yer veriyoruz. Somon, zeytinyağı, elma, bitter çikolata, yeşil yapraklı sebzeler, keten tohumu, sert kabuklu yemişler, enginar ile zerdeçal, tarçın, kimyon, kekik gibi baharatlar bu aşamada yararlandığımız bağırsak dostu besinler. Dördüncü ve son aşama diyete başladıktan sonra ömür boyu devam edilecek olan kısım. Burada da Akdeniz diyeti ile beslenmeye geçiyoruz.