Dr. Erhan Özer: “Negatif düşünce kalıplarımızı, duygusal çatışmalarımızı, korkularımızı ortadan kaldırdığımız ve koşulsuz sevgiyi harekete geçirdiğimiz zaman iyileşmeyecek hastalık yok”
Daha önce “Şifa Sende” ile tanıdığımız anestezi uzmanı Dr. Erhan Özer’in yeni kitabı “Şifa Sende 2/İçimizdeki Hekim” (Doğan Novus) raflarda yerini aldı. Özer kitabında bedenimizin sadece bir araç olduğunu, bu aracın şoför koltuğunda oturanın ise ruhumuz olduğunu anlatıyor.
-“Şifa Sende 2”de ne bulacağız?
İlk kitabı yazarken düşünemediğim ve okuyucuların geri bildirimleriyle üzerine düşünmeye başladığım bazı sorular “Şifa Sende 2”yi yazmama neden oldu. Bunların en başında “Hastalıkların nedeni duygusal travmalarsa çocuklar ve bebekler neden hasta oluyor?”, “Şifa bizdeyse kendimizi iyileştirmekten aciz miyiz ki iyileşemiyoruz?” soruları geliyordu. Bir de bu kitapta sağlığı oluşturan ruh-zihin-beden üçlüsü içinde modern tıp tarafından yok sayılan ruhu daha detaylı açıkladım.
-Ruh bu kadar önemliyse, modern tıp ruhu neden yok sayıyor sizce?
Çünkü tıp pozitif bir bilim ama ruh; madde, mekan ve zamanın dışında kalıyor. Tıp ruhun tansiyonuna bakamıyor, röntgenini çekemiyor, analizini yapamıyor. Bu da tıbbın ruhu bilimsel bulmamasına ve devre dışı bırakmasına yol açıyor. Bugün modern tıp sadece beden ve zihin üzerinde çalışıyor. Oysa hastalanmamızda ve iyileşmemizde ruhun etkisi çok büyük.
-Siz modern tıbba karşı mısınız?
Geleneksel tıp anlayışının, güncellenmiş bir tıp anlayışına geçmek zorunda olduğunu savunuyorum. Tüm hastalıkların ana kaynağı ruhumuz. Negatif düşünce kalıplarımızı, duygusal çatışmalarımızı, korkularımızı ortadan kaldırdığımız ve koşulsuz sevgiyi harekete geçirdiğimizde iyileşmeyecek hastalık yok. Biz “dış hekim”lere düşen görev, olağanüstü bir güçle çalışan “iç hekim”e saygı gösterip önündeki engelleri kaldırmak.
“Anne-baba düzelince çocuk da düzeliyor”
-Hastalıklar negatif düşünce kalıplarından, duygusal travmalardan kaynaklanıyorsa çocuklar ve bebekler nasıl kanser olabiliyor?
Şu anda tıp moleküler seviyeden yani hücre seviyesinden bakıyor olaylara. Bu bakış açısıyla bu sorunun cevabını bulamayız. Ama moleküler seviyenin altında, kuantum seviyesinde bu sorunun cevabı var. Hücreleri hasta eden enformasyon ve komünikasyon problemleri. Çocuk veya büyük hücresi fark etmez, gelen yanlış enformasyonlar o hücreyi bozuyor ve hastalıklara
yol açıyor.
-Çocuğun hastalanmasına anne veya babası mı yol açıyor?
Genellikle evet. Aileler çocuklarını tedavi için getirdiklerinde ben “Önce sizi tedavi edelim” derim. Çünkü anne-baba düzeldiğinde çocuk da düzeliyor. Çocuk anne karnında oluşurken annenin duygu ve düşünceleriyle rezonans haline giriyor. Diyelim ki anne ciddi bir korku yaşadı, bu çocuğun hücrelerine bilgi olarak gidiyor. Annede öfke, takıntı gibi duygular çok yoğun yaşanıyorsa bunlar çocuğun hücrelerinde bozulmalara yol açıyor.
-Koşulsuz sevgi tüm hastalıkların en güçlü ilacı diyorsunuz. Bu güçten nasıl yararlanabiliriz?
Ruhunuzla bağlantılıysanız, olduğunuz gibi kendinizi seviyorsanız ve kendinizle barışıksanız bu güç sizin koruyucu kalkanınız olacak. Az gelişmiş ülkelerde çocuklar “Büyüklerini say, küçüklerini sev” diye yetiştiriliyor. Ama çocuk başkalarını sevmekten kendini sevmeye fırsat bulamıyor. Oysa gelişmiş ülkelerde aileler çocuklarını “Önce kendini seveceksin, sen önemlisin, kendini mutlu edeceksin” düşüncesiyle yetiştiriyor. Çocuğun bireyselliğine saygı gösteriyor.
-Hani bazıları derler ya “Hep iyiler hastalanıyor, kötülere bir şey olmuyor...” Var mı böyle bir şey sizce?
İyi insan dediğimiz kişi, “Aman bu kırılmasın şöyle yapayım” derken ruhuyla bağlantısını kesiyor. Oysa kötü dediğimiz bencil insan öne kendisini koyuyor. Başkaları için kendinden vazgeçmiyor. Annemizin, babamızın, patronumuzun, eşimizin istediği kişi olamayız. O kişi olmaya çalışınca belki kendimizi daha güvende hissederiz ama ruhumuzu bütün olarak hayatın içine sokamayız.
“Öfke karaciğeri, üzüntü akciğerleri etkiler”
-Hangi duyguların yoğunluğu, hangi organlarda soruna yol açıyor?
Öfke karaciğeri, korku böbrekleri, takıntı pankreası, üzüntü akciğerleri, sevgisizlik ve huzursuzluk kalbi etkiler. Korku ve cinsellikle ilgili problemler üreme organlarında kistlere, miyomlara, hormonal problemlere, menopozun sıkıntılı geçmesi gibi sorunlara yol açıyor. Korkuları olmayan, cinsellikle ilgili çatışmaları olmayan kişiler menopozu çok daha rahat geçiriyor. Örneğin çocuktaki löseminin sebebi hayata güvensizlik olabiliyor. Löseminin tam olarak iyileşebilmesi için sadece tedavi yeterli olmuyor. Ailenin güven ortamı yaratması gerekiyor. Anne veya baba korku, öfke gibi duyguları çok yoğun yaşıyorsa; çocukta karın ağrıları, bulantılar, uyku bozuklukları, gaz şikayetleri, aşırı hiperaktif reaksiyonlar, konsantrasyon kaybı gibi sorunlar görülüyor. Sorunun çözülebilmesi için anne-babanın korku ve öfkesini kurutmak gerekiyor.