Cumartesi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Huber Köşkü’nde medya iftarındaydık.
Medyanın farklı yüzlerini yani gazetecilerini ve patronlarını bir araya getiren iftar akşamında Cumhurbaşkanı Erdoğan son günlerde tartışılan, gazetecilerin cezaevine atılması konusuna açıklık getirdi...
Adalet Bakanlığı’nın resmî verilerine göre tutuklu gazeteci sayısına değinen Erdoğan şunları söyledi:
Batı’daki bazı kuruluşlar hapisteki gazeteciler teranesi tutturmuş gidiyorlar. Yurt dışına çıktığımızda aynı şeyi söylüyorlar; işte ‘Sizin cezaevlerinde çok tutuklu gazeteci var’. Bugün ülkemizde, mesleğini gazeteci olarak ifade ederek cezaevlerinde bulunan 177 kişiden sadece 2’si sarı basın kartı sahibidir. Bunu öyle bir dezenformasyonla Batı dünyasına bildiriyorlar ki Batı dünyası da alıyor onunla bizim önümüze geliyor. Manşetini, kalemini, gazete sayfalarını terör örgütünün emrine verenlerle, eline silah alıp dağa çıkan arasında bana göre hiçbir fark yoktur!
***
Erdoğan doğru söylüyordu...
Bizce de terör örgütlerinden bir farkı yoktur...
34 yıl boyunca gazetecilik mesleğini icra ettik ve etmeye devam ediyoruz.
Lakin ömrümüzün hiçbir döneminde ve medyanın her farklı adresinde kırmızı çizgilerimiz vardı, olmaya da devam edecek.
Oldum olası iyilikte ve kötülükte de sınırları belli olmayan sınırsız kişilerden, kurumlardan ve organize işlerden ya da kadrolaşmalardan uzak durdum.
Meslek hayatımızın hiçbir döneminde Ankara’daki siyasilerden veya siyasi partilerden kişisel bir iş veya bir şey istemedik.
Ve bulunduğumuz pozisyonumuzu belirleyecek ya da güçlendirecek ayak oyunlarından da uzak durduk...
Kapalı kapılar ardında “üst düzey yetkili” kişilerle hiç buluşmadık...
Algı ve operasyon dosyalarını bir yerlerden alıp da manşetlere taşıyarak büyük gazetecilikten sayılan haberlerin de peşinde koşturmadık.
Kısacası, devletimizle hiç savaşmadık.
Birinci önceliğimiz daima vatan, millet ve devlet oldu.
Mesele vatan, millet ve devlet ise gerisinin teferruat olduğuna inandık.
***
Devletle veya halkın seçtiği siyasi iradeyle her zaman bir hesabı ve kavgası olanların başı beladan hiç kurtulamadı.
Çünkü siyaseti dizayn etmek biz gazeteci ve yazarların işi değil.
Dezen-formasyon stratejileriyle haber peşinde koşanlardan da olmadık.
Medyada yıllardan beri hemen her kesimden insanla tanıştık.
Ve yıllarca yönetici olarak da her görüş ve inanca sahip insanlarla çalıştık.
Gördük ki kendini siyaset üstüne çıkartmaya kimsenin niyeti yok gibi.
Herkes ağzına ve kalemine kadar siyasete bulaşmış.
Otuz dört yıllık meslek hayatımızda hiçbir siyasi partinin kapısından içeri girmedik. Başımız dik ve alnımız açık gezebiliyorsak siyasetten uzak durduğumuzdan değil, siyaset üstü kalabilmeye çalıştığımızdandır.
İnandırıcılığımızı yitirmemektir.
Bu ülkenin tarihine “Referans” olabilmeyi düşünen gazeteci ve yazarlardan biri olabilmeyi hayal ettiğimizdendir.
***
Eskiden toplumun her kesimine hitap eden ve referans alınan gazeteci ve yazarlarımız vardı.
Son otuz yıldan beri artık yoklar.
Ya propagandist ya tetikçi ya da kuyruğunu bir yerlere kaptırmışların adresi haline gelmiş medyada hemen herkes siyasetle yatıp siyasetle kalkıyor...
Her devrin adamı değil her devirde adam olmaya çalışanlardan yoksun kaldıkça hayatın her alanına kıyamet gelmiş demektir...
***
Meslektaşımız, dostumuz Enis Berberoğlu ve eşi Oya Berberoğlu’na ve küçüklüğünden beri tanıdığım kızı Dilara’ya da geçmiş olsun diyorum.
Ve diliyorum ki suçsuzdur çünkü hukuk yolları hâlâ tükenmiş değil, bu yüzden de bir yanlış anlaşılmadan kaynaklı diyebileceğimiz bu belirsiz süreçten de kendini aklayarak çıkmasını temenni ediyoruz.
Ve yine suçlu olduğuna inanmak istemediğimiz halde suçlu bulunması halinde ise, adaletin herkes için eşit olduğunu söylemekten de başka bir şey diyemiyoruz.
Keşke siyasete girmeseydi diyoruz!
Medya siyaset üstü kalamadığı ve objektif olmayı başaramadığı için siyaset ve medya daima tehlikeli bir ikili olmuştur!
Başına gelen bütün felaketlerden de kendisi sorumlu olduğu için, bulunduğumuz bu sektör ne acıdır ki her geçen gün bir arada yaşamanın uzağında gezinen delilerle doluyor.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024