Futbol, bizim için sokak arası maçlardan mahalleler arası mücadelelere kadar güçlü bir dayanışmayı ve rekabeti ifade ederdi. Çocuk aklımızla, mahallede atıl kalmış bir arsayı koca koca hayallerin mekanı yapar, aşkla, tutkuyla bağlı olduğumuz bu güzel oyunun keyfini saatler boyu yaşardık.
Mahallenin şerefini karşı mahallelere karşı müdafaa etmek en büyük arzumuzdu. Türkiye’nin her köşesinde, çocukların ve gençlerin futbolla ilişkisi genel olarak böyleydi. Hepimize semtimizin takımına sahip çıkma görevi böyle aşılandı.
İzmir’de Göztepe, Karşıyaka, Altay, Bucaspor, İzmirspor ve Altınordu bölgesel ve ulusal ölçekte, profesyonel olarak temsil ve rekabet alanı buluyorlardı.
Buradan, her semtin coşkulu gençleri, fedakar esnafı, o semte gönül vermiş insanlarından oluşan bir hikayesinin olduğunu tahmin edebiliriz.
***
21 Mayıs 2019’da “Şehri müdafaa zamanı!” isimli köşe yazımda da Göztepe’nin Beşiktaş maçı öncesi yaşadığı sorunlara dokunmuştum şu cümlelerle :
“Bir şehir düşünün, İzmirliler nerede? İzmir’de kazananlar nerede?
İzmirli sessiz!
Şehir dinamikleri sessiz, suskun!
Ayağa kalk İzmir!
Takımına sahip çık, markana değer ver!
Haydi İzmir!
İzmir’i yönetenler
Sözüm size...
İstanbul takımlarının başarılarında göstermiş olduğunuz hassasiyetinizi, yaşadığınız şehrin takımlarına da gösterin.
Şimdi söz sizde...
Seferberlik ilan edelim. Şehri bayraklarla donatalım...
Çok şey mi istedim?...”
***
Bu satırları yazdığımda İzmir’i Süper Lig’de temsil eden tek takım olan Göztepe düşmemeye oynuyordu. Ve koskoca İzmir’den çıt ses yoktu. Yani o zaman da yalnızdı, şimdi de yalnız!
İzmir futbolda her zaman sahipsiz kalıyor. Geldik günümüze. Beşiktaşlıların stada alınması, buna karşın Göztepe Başkanı Mehmet Sepil’in, “Locaları doldurun, cezası neyse ben ödeyeceğim” isyanına rağmen Göztepe taraftarlarının stada alınmaması İzmir’e ihanettir. Bu ihanette parmağı olan da, sessiz kalan da ortaktır. Bence Sepil’in stadı terketmesi, futbolcu kardeşlerimizin maçın son düdüğünde orta alanda bayrak nöbeti tutması ve de stadın Göztepe marşlarıyla inletilmesi tüm onursuzluklara karşı sergilenen onurlu bir duruştur.
Ancak sevgili Sepil’in de bundan sonra bu şehirde kimin dost kimin düşman olduğunun farkına varması en büyük ödevidir!
***
Mehmet Sepil’in Kulüpler Birliği başkanlığını, Mahmut Özgener’in federasyon başkanlığını bile kullanamadı bu şehir.
Kendi milletvekilini, belediye başkanını seçemiyor koskoca İzmir. Hepsi atama Ankara’dan. Hal böyle olunca da İzmir kulüpleri sahipsiz kalmaya devam ediyor, edecektir de.
Fakat iğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batırmak gerek. İzmir futbolunun bugünkü halinin tek sorumlusu siyasiler olamaz.
Yıllardır birbirine düşmanlık eden, kendi başarısını değil, hemşehrilerinin başarısızlığını hedef edinen İzmir kulüpleri ve taraftarları da bu durumda en az siyasiler kadar pay sahibidir.
***
İzmir camiaları, bugüne kadar cenazeler dışında bir araya gelememiş, birinin başarısının diğerinin başarısına teşvik olacağını özümseyememiş ve birbirlerinin kuyusunu kazmaktan, başarı basamaklarını çıkamamıştır.
Bugüne kadar İzmir’de rakiplerine el uzatmış tek kulüp Göztepe. Bugün de İzmir kulüpleri arasında mali olarak, camia olarak, gelecek olarak ümit veren tek kulüptür. Soyunma odasına haciz gelen Göztepe, küme düştüğünde havuz danslarıyla uğurlanan Göztepe, amatöre düştüğünde cenazesi kaldırılan, lokması dökülen yine Göztepe...
***
Bakınız TFF 1. Lig’de Altay, Altınordu Süper Lig için ter döküyor.
Peki şehirde bir kenetlenme, hareketlenme görebiliyor muyuz?
Aynı şekilde Bucaspor 1928 Play Off’da yarı final maçlarını oynuyor.
Bu camialarla ne kadar ilgileniyor, iftihar ediyoruz?
Ne kadar yanındayız şehir olarak?
Ben söyleyeyim, bırakın büyükşehiri ilçenin adını taşıyan tek spor kulübünün belediye başkanı dahi maçına gelmiyor.
Protokol tribününde sen, ben bizim oğlandan başka da hiç kimse yok...
Uzun lafın kısası, herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli, “Ben şehrimin kulübüne ne kadar sahip çıkıyorum?” demelidir.
Bizler kendi içimizde bütünü sağlayamazsak, dışarıyla savaşım veremeyiz. İzmir futbolu bu zihniyetten kurtulamadığı sürece daha çok yalnız kalır ve evinde misafir konumuna düşer.