Karşıyaka’yı kuruluşundan beri takip edenler için böyle bir sezon yok!
Son 20 yılın tanıkları için, hatta son 10 yıldır bu takımı tribünlerde destekleyen genç kuşak taraftarlar için de bu sezonun bir benzeri yok...
Düşünün ki, koca kulübün bir başkanı ve yönetim kurulu var ve her ikisi de sadece gündelik sorunları çözmekle uğraşıyor. Ama ne yazık ki gerekli desteği alamıyorlar. Onlar da bu yükün altına girdiklerine pişman olmuşlardır diye düşünüyorum.
Sahi, ne oldu şirketleşme işleri?
Takımın başında bir teknik direktör var ama o da takımı maça hazırlamada, motive etmede, maç içi strateji geliştirmede yok!
Sonuç olarak gönderildi.
Sezonun ilk 7 haftasında 3. teknik direktör! Acaba sorun sadece teknik direktörlerde mi?
Takımın futbolcu kadrosunu oluşturan isimli isimsiz bir sürü oyuncu var. Onlarda da gerçek performanslarının üçte biri yok, motivasyon yok, kenetlenme yok, inanç yok!
Takımı kurtarması beklenen kişilerin ismi var ama kendileri yok!
Bu kadar yokluğun yaşandığı bir sezonu daha hatırlamıyorum.
Evet, bu kulübün futbolcusunun antrenmana çıkmadığı, mutfağında aş kaynamadığı başka birkaç sezonu daha oldu, ama umudun yokluğunu hiç bu kadar yaşamadı bu cefakâr taraftar.
Karşıyaka’nın rakibi bu hafta kendisi gibi alt sıralardan kurtulmaya çalışan Altındağ Belediyespor’du. Attığı tek golle istediğini aldı ve evine 3 puanla döndü.
Karşıyaka’nın kendi sahasında bu kadar dağınık, bu kadar umutsuz, bu kadar anlamsız bir oyun sergilemesini anlayamıyorum.
Yedi hafta geride kaldı. Bu maçların dördü kaybedilmiş. 1 galibiyet, 2 beraberlik ve 5 puanla ligin dibine demir atıldı. Bu izah edilebilir bir durum değil, böyle bir başka sezonu yok yeşil kırmızılıların.
İddia ediyorum koşullar ne olursa olsun bu takım bugünkünden çok daha iyi bir kıvama gelebilir, belli bir oyun pratiği kazanabilir ve daha fazla puan toplayabilirdi. Gereği yapılmadı, yapılamadı.
Belki de yaz boyunca takımı hazırlayan, kazanma hırsı ve isteği olan takımı ve taraftara umut aşılayan, kenetleyen Ufuk İskender’i sezonun ilk maçında yollamasalardı bugünkü tablo çok değişik olabilirdi...
***
Türk futbol kulüplerinin çoğunun bugün geldiği, daha doğrusu getirildiği kriz sürecinin baş aktörleri de ne yazık ki kulüp başkanları ve onlara kolayca başkanlık olanağı sunan seçim sistemi. “Benim param var öyleyse başkanlık benim hakkım” diyerek koltuk sevdasına düşenlerin, futbola dair bilgileri ve yönetsel kapasiteleri de sınırlıysa, başkanı oldukları kulüplerin aşama aşama krizin göbeğine doğru ilerlemesine zemin hazırlıyor.
Tabii ki bu çarpık sisteme rağmen kulüplerinin çıkarlarını koruyan, sağlıklı mali disiplin sağlayan donanımlı kulüp başkanları ve onların eseri güçlü futbol kulüpleri de yok değil.
Kendisine “Cebinizden niye bu kadar para harcayarak kulübe yatırım yapıyorsunuz?’’ diye soran kişilere cevap olarak “Kulübe başkanlık yapan kişi şeref tribününde yer alır, bunu parayla ölçemezsiniz’’ diyen, eski Galatarasaray başkanı Ulvi Yenal veya “Kimsenin adamı olmayın, Beşiktaş’ın adamı olun’’ diyen rahmetli Süleyman Seba gibi yüksek ruha sahip idealist kişilikleri bulmak zor olsa da en azından dürüst, özverili ve futboldan anlayan kişilerin kulüplerin başına geçebilmesine ortam hazırlayacak modern bir kulüp yapılanmasının bir an önce sağlanması şart.
***
Dönelim Karşıyaka’ya... Durum artık çok kritik ve hayati bir aşamaya geldi. Karşıyaka için alarm zilleri çalıyor. Bu girdaptan çıkmak için hâlâ şans ve yeterli zaman var.
106. yılında, geleceği doğru planlaması gereken takım, bugün yok olma ve tarih sayfalarından silinme tehlikesi ile karşı karşıya.
Ne yapılacaksa, bugünden tezi yok yapılmalı. Bu kadro bile, bu sezon, bu takımı ligde tutabilir. Yeni bir anlayış ve biraz destek lazım.
Dost acı söyler, oyunculardaki disiplinsizliğin, yönetimdeki düşük performansın ortadan kaldırılması şart. Maçların başlama düdüğünden önce seremonide İstiklal Marşı okunurken oyuncular protokol tribününde yönetimini görmek istiyor. Yöneticilerin maçlara gelmesi oyunculara moral ve motivasyon açısından büyük destek sağlayacaktır.
Unutmayalım, başka Karşıyaka yok!