Porsche sadece güzel ve hızlı otomobilleriyle değil, mühendislik dokunuşlarıyla da otomotiv dünyasına pek çok şey kattı bugüne dek... Bunu, isterseniz “sihirli dokunuşunu” yaptığı markalarla anlatalım...
Şimdi sorsalar “Eyyyy millet, Porsche’yi nasıl bilirsiniz?” diye, elbette büyük bölümünüz ya “İyi biliriz mirim...” yahut “Pek pahalı ve güzeldir kendisi, lakin banane?” diyecektir... Ben bu yazının sağlığı ve selameti adına, ilk cevaptan yürüyeceğim izninizle; zira ikinci yanıt bana da hitap etmekle birlikte, yazı yazmak ve harçlığımı çıkarmak için işgal ediyorum bu sayfayı... Dolayısıyla, sağdan sağdan devam edeyim ben...
Efendimmm, merhum Ferdinand Porsche’nin mühendislik becerisini bilmeyen yok sanırım. Bilmeyen varsa da küçük bir hatırlatma yapayım... Kendisi pek de sevilen Volkswagen Beetle yani Kaplumbağa’nın tasarımcısı olup, Porsche markasının da temellerini atmıştır bu araçta kullandığı motorlarla. Ayrıca bununla da kalmayıp, Hitler döneminde onun ağzından “emir olarak” çıkan pek çok projede çalışmış, tank ve uçak gelişimlerine yardımcı olmuştur. Elbette her projeden başarıyla çıktığını söyleyemem, zira başarısız olduğu tank ve top projelerine ilişkin “belgesel kanalı tadında” uzun uzadıya bilgiler veremeyeceğim şu kısıtlı zamanımda... Belki başka bir zaman konuşuruz.
Vizyoner marka
Porsche markası, kurucusunun da sahip olduğu vizyonla, aslına bakarsanız ciddi mühendislik ve geliştirme işleri de yapan bir marka. Nitekim, bugünlerde Volkswagen ve Audi’de sıklıkla kullanılan çift kavramalı otomatik şanzıman DSG’nin bir benzeri, 1980’li yıllarda Porsche tarafından geliştirilmiş ve yarış otomobili “962”de kullanılmıştı. Sonradan bu sistem geliştirilerek, bugünkü Porsche PDK oldu tabii. Bu arada DSG’nin BorgWagner geliştirildiği ve 2003’te ilk kez bir VW modelinde (Golf Mk4 R32) kullanıldığı yazar, konuşulur, “es” geçmeyeyim...
Bugün Türkiye yollarında pek fazlaca gördüğümüz, Japonların bu teknolojide alıp yürüdüğü “hibrid”, ilk kez 1898’de Ferdinand Porsche’nin aklına gelmişti, son bir not olarak kayıtlara geçsin…
‘Rusyalı Porsche’
Peki, lafı çok dolandırmayayım, konuya gireyim artık, değil mi? Hadi, önce Rusyalı Porsche’den konuşalım bence. 1975 yılında, Sovyetler Birliği döneminde, Porsche Başkanı Ernst Fuhrmann, SSCB’nin Otomotiv Bakanı Viktor Polyakov ile görüşür. Polyakov, Fuhrmann’a Porsche’nin kendilerine Lada 2103’ün yani Fiat 124’dan türetilen modelin daha da geliştirilmesi için yardımcı olup olamayacağını sorar. Porsche, bunu kabul eder ve üstünde çalışmaya başlar. Bol miktardaki krom detaylar, gövde rengi panellerle değiştiriler ve tasarım modernleştirilir. İç mekân yeniden tasarlanır, direksiyon Porsche 928’i andıran bir taneyle değiştirilir. Süspansiyon tamamen yeniden geliştirilir, 1.5 lt benzinli motoru da yeniden modifiye edilir. Ayrıca Porsche’nin kendi motorlarından birinin konulması da plan dahilindedir. Ancak Lada, bu modelin fazla pahalı olacağını hesaplayarak, projenin fişini çeker. Ancak Porsche ile iş birliğinin değil...
Porsche, yıllar sonra Lada Samara’nın motorunda ciddi işlemler yapar. Zira imzası da vardır motorda. Ayrıca Lada Samara T3, 1990 Dakar Rallisi’ne Porsche’nin 3.6 lt motoru ve 959’dan alınma 4x4 sistemi takılı olarak girer. 1976 Lada-Porsche ise tek bir prototip olarak kalır ve bir daha ortalarda görünmez. Bu aracı, Porsche’den bir mühendisin aldığı söyleniyor...
Mercedes panik olunca
Porsche’nin “el verdiği” bir başka üretici de Seat Ibiza idi. Türkiye’de satılan ilk Seat modellerinden biri olan “Mk1 Ibiza”, o dönemde henüz VW çatısı altında olmayan ve genelde Fiat temelli araçlar üreten firmanın ilk ciddi çalışmasıydı. Seat, bu model için pek çok şirketten destek almıştı. Tasarımı konusunda Italdesign, üretimi içinse Karmann’dan destek alan Seat, motor konusunda da Porsche’nin kapısın çaldı. Porsche, Samara’da kullanılan 1.5 lt motoru verdi Ibiza için. Seat da, gönül rahatlığıyla “System Porsche” çıkartması yapıştırdı bu araçlara ve “her bir çıkartma için” Porsche’ye küçük bir bedel ödedi. Çünkü havalı oluyordu...
Daha sonra kendi kanatları altına giren bir markaya “kıyak” yapar da, kardeş markasına yapmaz mı? Mesela Audi RS2? “Jantlarına kadar Porsche” lafını hak eden bir Audi’ydi RS2. Fren kaliperlerinde “Porsche” logosunun okunabildiği RS2, Posche’nin “RS” hanedanlığı için ortak çalışmasının bir meyvesi diyelim. Stuttgart’taki Porsche takımı, bu aracın frenlerinin yanı sıra süspansiyonu konusunda da kafa patlattı. 2.2 lt 5 silindirli motorun gücü de 315 PS’yi bulmuştu. Ve en önemlisi, bu modelin büyük bölümü Porsche’nin Rossle-Bau tesisinde üretildi.
Porsche, 1990’larda her ne kadar Boxter ile ciddi çıkış yapmış olsa da, ilk SUV modeli Cayenne’in hazırlıkları filan derken, ciddi nakit ihtiyacı duyuyordu. İşte o kaynak, Stuttgartlı komşusu Mercedes’ten gelecekti. Mercedes, en önemli rakibi BMW M5’in çıkışıyla ciddi endişe içindeydi. Elinde karşılık verecek silahı yoktu çünkü. Porsche, “W124”ü M5 avcısı bir sedan haline dönüştürmek için SL (R129) modelinden alınma 5.0 lt V8’i ciddi bir canavar haline getirdi. Yine SL’den alınan süspansiyon ve daha geniş iz genişliği, 500E’nin temelini oluşturdu. Çift taraflı bir kazanç…
Renault bile mi?
Porsche’nin elini değdirdiği, sihrini konuşturduğu modeller elbette ki bunlarla sınırlı değildi. Bir Fransız devi de, bu Alman mühendislerinin kapısını çalmıştı. Zira Porsche ile zamanında farklı bir alanda, traktör konusunda iş birliği yapmışlıkları vardı.
Renault’nun R5 Turbo’nun ardından yaptığı “en çılgın ufaklık” olan Clio V6, rakibi PSA’dan alınma bir motora sahipti. Ancak Renault, bu aracın ikinci evresi için daha çılgın bir şey düşünüyordu. Porsche, mevcut motor üzerinde çalıştı, silindir kafaları, egzantrikler ve emme manifoltu gibi bölümlerde ciddi oynamalar yaptı. Sonuçta, aracın gücü 255 PS’ye kadar çıkmıştı.
Ve tabii ki Volvo. İsveçli üreticinin, bugün bile kaslı tasarımıyla pek çok kişiyi (beni de) etkileyen performanslı 850R Wagon ve Sedan’ını yazmadan yazıyı bitirmek olmazdı... 850, Volvo mühendislerinin 10 yıllık bir çalışmasının ürünüydü ve çok büyük iddialarla çıkıyordu. Modelin yenilikçi güvenlik donanımları, bu modele özel yeni motor ve şanzımanlar, önden çekiş ve 4x4 seçenekleri filan derken, şaka değil, İsveç sanayi tarihinin en büyük yatırımı yapılmıştı 850 serisine. Ancak Volvo bu araçta 4 silindirli motor istemiyordu. 6 silindir de fazla gelebilirdi. Porsche, ortasını buldu ve mühendisleri, 5 silindirli motorun geliştirilmesinde İsveçli meslektaşlarına yardımcı oldu. 2.3 lt turbo beslemeli 5 silindirli motor, 222 HP güç üreterek “850 T5”in V8 motorlu BMW’lere kafa tutmasını sağladı.