Bir insanın ya da bir toplumun adaletle olan ilişkisini belirleyen temel ölçüt, adaletsizliklere ne zaman ses çıkardığıdır.
Ve bu ülkede yaşayanlar, yetki sahibi olana kadar konuştuğu ne varsa unutanlara alışıktır.
Yetkiyi kaybettiklerinde unuttuklarını aniden hatırlamalarına da.
Adalet kavramını kaybettiğinde anımsayanların, biraz olsun özeleştiri yapmadan, hayatında hiç yetki sahibi olmamış ve olmayacak, buna rağmen sürekli ve herkes için adalet talebinden vazgeçmemiş insanları bile eleştirebildiğine de tanıktır insanlar.
***
Dünyanın derdine küçücük de olsa deva olabilme uğruna hayat sürdüren insanlardan Pınar Selek, her dönemin suçlularından.
Sosyolog Selek, gayet kolay ulaşabileceği kürsülerde kalmayı seçse makbul vatandaşlardan olacaktı.
Öyle yapmadı.
Sokak çocuklarını dert etti, göçe zorlanmış Kürt ailelerin sokakta yaşam sürdüren çocuklarını araştırdı, Kürt sorunuyla ilgili çalışma yaptı.
Atölye açıp çocuklarla sanat üretmek gibi büyük “yanlışlara” imza attı.
1998’de, Mısır Çarşısı’nda, memleketi yasa boğan patlama olduğunda, ne zamandır dokunulmayanlara dokunduğu için takipte olan ancak hakkında bir küçük kanıt bulunmayan Selek akla geldi.
2 gün sonra gözaltındaydı.
“Nasıl olmuşsa” omzu çıktı sorguda.
Kolunun üzerine “Nasıl olmuşsa” düştüğünü yazıverdiler tutanağa.
Selek’in atölyesinde bulunduğu iddia edilen patlayıcıların aramadan 22 saat öncesinde emniyetin deposunda bulunduğu anlaşıldı.
Patlayıcıların üzerinde olduğu iddia edilen koli bandında Selek’in parmak izi olduğu söylendi ama parmak izi olan koli bandıyla, asıl koli bandının nasılsa yer değiştiği de ortaya çıktı.
Selek’e patlamayla ilgili tek soru sorulmadı ama tutuklandı.
Mısır Çarşısı’ndaki patlama nedeniyle suçlandığını ise ancak cezaevinde öğrendi.
Birkaç raporda, patlamanın bombalardan kaynaklandığı yazıldı.
Sayısı artık belirsiz hale gelen bilimsel raporlara göre ise bomba izi yoktu çarşıda; lahmacun fırınındaki gaz sıkışması gerekçe gösterildi son raporda.
Bu ülkede, dokunulmayan alanlara dokunmaya başladığınızda, terör suçlamasıyla aranızda artık sadece bir “itirafçı” ifadesi vardır.
Bir itirafçının ifadesi yeter itinayla hayat karartmaya.
Sonradan o itirafçı bile ifadesini değiştirdi ama o da yetmemişti Selek davasında.
***
20 yıllık garip bir yargılama süreci:
Mahkeme önce Selek için beraat verdi.
Yargıtay, ağırlaştırılmış müebbet isteyerek bozdu kararı.
Başsavcılık itiraz etti.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu “müebbet” dedi.
Yerel mahkeme önce direndi, sonra fikir değiştirdi.
Selek’i bu kez de ağırlaştırılmış müebbede mahkûm etti.
Bu kez Yargıtay fikir değiştirip bozdu kararı.
Tahliye olan Selek, çaresiz, yaşamını sürdürebilmek için Fransa’ya gitti, belli ki mahkeme bitmeyecekti.
2014’te, 4. kez beraat etti Selek, 20 yıl geçti ama garip dava hâlâ bitmedi.
Yargıtay daireleri, topu birbirine atarken, 9. Ceza Dairesi, yeni bir görüş bile belirtmeden, “2009’daki mahkûmiyet kararım geçerli” görüşüyle dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderdi.
Her dönemin suçlusu Selek için nihai bir karar verilecek şimdi.
Sadece kendine isteyenler yine sussa da ömrünü bu davaya ve benzer davalara verenler, görmek istiyorlar artık adaleti.