İnsanın geçmişin yükünü ağır bir zincirle bugüne bağlamaması büyük bir maharettir.
Bu hünere sahip insanların, insanlıkla ilgili meseleler dışında, geçmişi yüzünüze vurduğunu da göremezsiniz.
İnsanlıkla ilgili kısım ise hafızadır, hakikatle yüzleşilmesi, yola öyle devam edilmesi.
Bir de kendi geçmişiyle ilgili nasılsa zerre kuşku duymayan, mutlak doğru, insanlığa dair konularda katiyen hafıza ve yüzleşme gibi kavramlara yanaşmayan, dünyanın merkezinde ve her dönem kazanma hünerine sahip insanlar vardır.
Savaşlar ve barışların, anlamak ve anlatabilmenin, duymak ve sağırlaşmanın sırları işte bu ayrımdadır.
***
Hafta başında CHP’nin düzenlediği, “OHAL’de Yeter” panelinde karınca incitmeden, sadece fikirleri nedeniyle KHK mağduru olmuş insanlar yaşadıklarını aktarıyordu.
“Terörizm” ile suçlanıp ihraç edilen, nezaketinden utandığınız Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu da İzmir’de açığa alınan Prof. Dr. Ayşen Uysal da her dönem mağdur edilebilen Veli Saçılık da Fatma Bostan Ünsal da oradaydı.
Saçılık, Yüksel Caddesi’nde, açlık grevinde artık sınıra gelmiş olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın işlerine iadesi için yaptıkları “yasaklı” eylemi anlatırken, “Sadece pankart açılıyor, sadece” diye vurguladı.
Özakça’nın hakkındaki suçlamalardan, öğretmen Acun Karadağ ile birlikte beraat etmesine rağmen neden hâlâ mesleğine iade edilmediğini sordu.
OHAL Komisyonu’nun Gülmen ve Özakça’nın hayatları artık uçurumun kenarındayken hâlâ nasıl olup da haklarında bir karar vermediğini.
Verilen arada her sıkıyönetim ve OHAL döneminde mağdurun yanında olmuş, usanmadan mücadele veren hukukçu Turgut Kazan, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde yapılan FETÖ operasyonunu anlattı.
O operasyon nedeniyle tutuklanan üniversite çalışanı Enver Arpalı’nın cezaevinde nasıl yaşamını sonlandırdığını, sorumlular hakkında hâlâ bir işlem yapılmadığını.
İşlem yapılması bir yana, o iddianameyi yazan ve kumpası organize edenlerin hem görevde kalıp hem de FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle avukatlarını azlederek gösteri yaptıklarını.
***
Kurumlardan, memuriyetten, üniversitelerden hiçbir neden olmaksızın uzaklaştırılan bu insanlar gerçek bir yüzleşmeye, hataları da sevapları da konuşmaya hazırdı.
O sırada, kalabalıktan birinin aklına genç bir akademisyenin dil eksiğini kapatabilmek için gösterdiği çaba geldi.
Genç çocuk, gittiği dil kursunda öğrendiklerini, hafta hafta, ücretsiz biçimde, dil öğrenmek isteyen bir başkasına anlatabileceğine yönelik duyuru yapmıştı.
Dünyayı izleyebilmek için bin bir zorlukla yabancı dil öğrenen akademisyenler konuşuldu.
Yıllardır bir zahmet, işine saygı gereği bile yabancı dil için parmak kıpırdatmayanlar, 4 bin meslektaşlarının dil sınavını parayla geçtiğini bilmesine rağmen gizleyenlerse mağdur ve makbul.
İnsanlar yıllar öncesinden paylaştıkları bir mesaj nedeniyle “örgütlere müzahir” sayılırken, hocalar bir imzayla, “medeni ölü” kılınırken, insanları canından eden, hayatlarından edenler “Nasıl da hata yaptık” derken de ferahtır.
“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.”
Lakin kazanmak için yok etmek de bir insanlık kaybıdır.